Kaybedenler Kulübü adlı sinema filmini izleyenleriniz bilir, en meşhur cümlesi şuydu “Kim Lan Bu Erol Egemen?”. Şimdi ak Parti Van Teşkilatı’nın diline dolanmış en önemli soru böyle başlıyor işte? “Kim lan bu yenilginin sorumlusu?”.
Üslup biraz ağır, kullanılan kelimeler ağır gelmiş olabilir, siyasetin günlük nezaket dilinde öyle ‘lan, lun’ gibi afrodizyak etkisi yüksek kelimeler kabul görmez ama tıpkı bu kelimeler gibi kabul görmeyen bir şey varsa o da hala hazmedilemeyen ve sorumluları hakkında da gereği yapılmayan Ak Parti hezimetidir.
2002 yılından bu yana girdiği hiçbir seçimde mağlubiyet yüzü görmeyen partinin ildeki vaziyeti muhteşem bir takım elbisenin sökülmüş koltuk altına benzedi.
Ne vakit Genel Merkez zafer bizim naraları atıp kollarını yukarı kaldırsa Van teşkilatının hezimeti o acayip haliyle pis pis sırıtıp kendini belli ediyor, oraya sağlam bir terzi eliyle ustaca dikiş atılmanın zamanı geldi de geçiyor artık.
Parti bugün “madem kaybediyoruz, beraber kaybedelim, daha çok kaybedelim” mantığıyla bir araya gelmiş yöneticiler sayesinde alabileceği en büyük yenilgilerden birini tattı. Öyle bir yenilgi ki; ne bu partinin geçmişine yakışıyor ne de Van’ın sosyal gerçeklerine?
Osman Nuri Gülaçar doğru aday mıydı?
Kendisine il teşkilatı yardımcı olma konusunda pek istekli değil miydi?
Vekiller oylarını dahi kullanmadıkları Van’da (Ankara işi sıkıntılı olduğu için orda kullanmışlar iddialara göre) bu çalışmalara yeterince katılmamış vs vs.
Şimdi kahvehane sohbetlerinin, çay ocağı muhabbetlerinin, anlayan anlamayan tüm halk kesiminin tartışıp cevap aradığı sorular bunlar.
Siz adaylıklar belli olduktan sonra yangından mal kaçırır gibi meclis listelerini yazıp çizmeye, sağa sola köşeye bucağa adaylarınızı, akrabalarınızı, yandaşlarınızı getirme telaşına düşerseniz millet de saf değil ya, öyle bir şamar indirir ki etkisinden ikinci şamarı sandığın kapağı atar, öyle oldu nitekim.
Dört milletvekilinin dördünün de seçim bölgelerinde böyle bir hüsran yaşamaları, Başbakan’ın karşısına mağlup şövalyeler olarak çıkmaları ne kadar kötü bir durum değil mi?
Hele bir de çantada keklik gördükleri yerler için Başbakan’a atıp tutanlar, adamcağızı sesi kısık halde platforma çıkaran o muhteşem motivasyon ve parti ruhuna ne kadar sadık kaldılar?
Sonuç yüzlerini kızarttı mı? Sanıyorum hayır, il başkanı koltuğunu terk etmediğine göre ve henüz kimse kızağa çekilmediğine göre bu teşkilat zaferi değil yenilgiyi önceden görüp planlamış demek ki, bu rahatlık ondan. Yoksa başka türlü nasıl açıklanır?
Bugün bir ligde düşünün ki birkaç maç kaybetmeye tahammül edemeyen teknik direktör daha fazla tepki çekmemek için çıkıp aslanlar gibi istifa ederken, bahsi geçenlerin çıkıp “tehdit edildik, sandıklara sahip çıkamadık” bahaneleri sayması ne kadar üzücü bir durum?
Kazanan sadece iki ilçe var, başarısı kutlanmayan, başaranı tebrik ve takdir dahi edilmeyen. Ama olsun, kimsenin minnet ve hayranlık dolu laflarına muhtaç değiller, bir avuç gönüllü yüreğin koca bir ilçeyi alması için yandaş avenelerin pohpohlamalarına çok da gerek yok açıkçası.
Hatta zan altında bırakıp “bu yazıyı da belki malum teşkilattan yazdırdılar” safsatası çıkarırlar ne malum!
Öyle ya, siz başın kel güneş geçmesin dersiniz, karşınızdaki “vallahi ayakkabılarımı daha yeni aldım, çok rahatım” der bilmem anlatabildim mi?
***
AK PARTİ’DEKİ KAVGA!
Geçenlerde partide akşam bir şenlik olmuş. Kapalı bir toplantı, herkesler orda. Ve şaşıracaksınız ama bir araya gelip yenilgiyi konuşmuşlar, derken ilçe başkanımız parlamış karşısında duran milletvekiline ve demiş ki “Sizden (milletvekillerini kast ediyor) hiç kimse bir tek gün bile çalışmalarımızda yanımızda olmadı, bize destek vermedi. Hükümetin partisiyiz ama kurumlara lafımız geçmiyor, ya sözümüz nazımız geçmiyor ya da adamlar sizin himayenizde!"
Dahası da var!
Ortalık karışmış. Öyle ya, çıkıp kral çıplak demiş birisi ama zamanlama mı kötü, muhatap mı yanlış ne olmuşsa deyim yerindeyse “çarşı karışmış.”
Bizim vekil açmış ağzını yummuş gözünü, haksız itham edildiğinden falan bahsetmiş, orta yolu bulmuşlar ve daha bir sürü şey. Teşkilat karmakarışık anlayacağınız, ortalık toz duman.
***
Bilen, duyan var mı ama olayların merkezindeki ilçe başkanı Ankara’ya gidip istifa dilekçesi de sunmuş ama kabul edilmemiş. “Git devam et, çağrılacaksınız” denilmiş duyduğum kadarıyla.
Üstelik sadece bu bahse konu ilçe değil diğer birçok teşkilat sallantıda! Ama buna rağmen kaybedenler kulübünün neredeyse bir çoğunun üyesinin de garip bir şekilde gözü il başkanlığında. Yani kaybettiler diye kaybettikleri bir şey olmadı gözüyle bakıyorlar Ak Parti’ye.
Şimdi gözler Süleyman Soylu üzerinde. O değerlendirip, karar verecek ve kelleler gidecek. Herkes pür dikkat ne yapacağını kestirmeye çalışıyor.
Ankara’da kamp yapıp nabız yoklayanlar da cabası. Ama bu kez ne ışıltılı Van Kahvaltıları, ne ortaklıklar, ne kapalı kapılar arkasındaki pazarlıklar, ne Başbakan’a giden yalan yanlış bilgiler.
Herhalde bir şeyler artık daha şeffaf ve anlaşılır olacak ve en azından sorumlular, mağlubiyetin, başarısızlığın mimarları, müteahhitleri ortaya çıkarılacak ki 30 Mart depreminde enkaza çevirdikleri il binasını tez elden boşaltabilsinler.
“Yer Ak Parti İl Teşkilatı (kaybedenler Kulübü)
Bir dombra şarkısından hemen sonra;
-Üfff, kaybettiğimiz seçimleri hatırladım ya!
-Hangisini?
-İşte onu hatırlayamadım…”