Adettendir,

Bir konuya başlamadan seni dinleyeni, okuyanı aydınlatmak; konuya hâkim kılmak gerekir.

Aydınlatılması gereken o kadar çok konu var ki nerden başlamalı bilemiyor insan ama ben kalemimin yettiği kadarını sizlere sunayım.

Sahipsizliğinin dillere pelesenk olduğu, kaderiyle baş başa bırakılmış ve görevlendirmelerle gelen Vanlı olmayan insanların inisiyatifine bırakılmış bir “Van’ımız” var.

Benim doğruluğundan zerre şüphe duymadığım bir söz vardır: “Bürokraside ve iş dünyasında çok çalışan değil; kendinizi iyi pazarlayan kazanır.”

Öksüz şehir Van’ında kendi imkânları ve çabaları dâhilinde hizmet gösteren küçük azınlığının yanı sıra gösterişli reklamlarla ‘Biri bin diye lanse ettiren’ sözde duyarlıları var.

Burada işler şu sıralar böyle yürüyor. Yolda yürürken yerdeki taşı kaldıran kendini çok iyi pazarlayarak şehre vizyon kazandırdığını söylüyor, derdi gerçekten Van olan –ufak bir azınlık- da kapı kapı dolaşarak şehrin sorunlarına çare arıyor.

Peki, nerden geliyor bu sahipsizlik?

Şehirde yerel anlamda yayın yapan gazetelerden tutun ulusal ajanslara ve yerel haber sitelerine kadar birçok basın-yayın organı var.

Basın şehrin sorunlarına eğilmek, vatandaşlara kulak vermek ve muhatabı olan kişi ve kuruluşlardan da gündeme getirdiği konulara dair geri dönüşler almak ile mükelleftir.

Van’daki bu basın emekçileri her gün Van’a dair, vatandaşların mustarip olduğu konulara dair bin bir türlü kapıyı çalıp gerek esnaf ile gerek şahıs ve kurumlar ile görüşüp şehrin sorunlarını bir bir dile getiriyor.

Yolda yürüyen bir turiste bile sorsanız Van’ın noksanlıklarını; size kent meydanı der, kütüphane der, tanıtım der, turizm der, şehrin imajını bozan ve merkezinde bulunan eski binalar der, akşamları yürürken ne işler döndüğünü anlayamadığı sözde sanat sokağı der, en önemlisi Van Gölü der…

Anlayacağınız der de der!

Madem bir turiste bile kalkıp sorduğunuzda bu cevapları alabiliyorsunuz, bu şehrin sözde yetkilileri hiç mi görmüyor bu sorunları?

Vatandaştan medet umulan seçim arifelerinin dışında bu sorunlara eğilen kaç yetkili oldu bu şehirde?

Bu sorunları gerçekten kendine dert edinip de çıkıp sokağa bir taş üstüne taş koymaya niyetlenen kim var bu şehirde?

Gelelim işin basın ile alakalı boyutuna…

Tamam, bu sözde yetkililere sözde kurumlara haklısınız diyelim; şehrin o kadar sorunu var ki ister istemez sizde hangisine döneceğinizi bilmiyorsunuz diyelim.

Yanlış anlaşılma olmasın böyle bir durum elbette söz konusu olamaz. Bu şehir ile alakalı size çeşitli yükümlülükler verilmişse eğer siz şehrin en ücra noktasında bile neler yaşandığını bilmek zorundasınız. Ama varsayalım ki yetiştiremiyorsunuz… (Ne yapıyorsunuz da yetiştiremeyecek! Neyse konumuza dönelim)

Sizin yapmanız gerekeni yapıp vatandaşın içine karışarak bu sorunları her gün bu şehrin gazetecileri başta olmak üzere tüm medya kuruluşları basına taşıyor.

Gözlerinizin önüne kadar gelen gazetelerin manşetlerinde her gün birbirinden farklı sorunlara ilişkin tablolar, esnaf görüşleri ve vatandaş talepleri var.

Bir gün de çıkıp bir taneniz bu sorunlardan birini üstünüze alınıp bir açıklama yapma gereği bile duymayacak kadar umursamaz bir halde iken siz Van’a neyin hizmetini sunuyorsunuz?

Madem yapacak kadar sahiplenmediniz bu şehri ya da yapacak kalemde değilsiniz hiç olmazsa sizlerden medet umup her gün türlü sorunlara cevaplar bekleyen basının size taşıdığı bu şehrin vatandaşına cevap vermeyi es geçmeyin.

Es geçmeyin ki bizde inanalım bu haberleri okuyup bu vatandaşın derdiyle dertlendiğinize(!)

Ya da bu şehrin sorunlarına çözüm arayışı içerisinde olup girişimlerde bulunduğunuza(!)

Sanat Sokağını yenileme fikirlerinize(!)

Kütüphanenin eksikliğini görüşünüze(!)

Şehrin tanıtımı için gösterdiğiniz çabaya(!)

Velhasılıkelam böyle gelmiş böyle gitmesin.

Bu vatandaş sizin oturduğunuz koltuklarda neler yaptığınızı kendilerine ‘sunmadığınız hizmet’ ve basında yer alarak sizlerden umduklarına ‘vermediğiniz cevaplar’ ile çok da rahat görüyor.

Herkes kendine yakışan izler bırakır bu şehirde. Kendine yakışan eserler de bırakır, akıllardan silinmeyecek vurdumduymazlıklarda.

Biz “At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.” Diyerek bu farkındalığımızı sunalım gerisi ‘Sözde’lere kalmış!