Allah’ın bizlere sunduğu hiç bir ibadet, bayram boşuna değil.
Ramazan’da oruç tutmak, sofralarını yoksula açmak, yoksula yardım etmek ne kadar anlam ve mana dolu ise, Kurban Bayramı’nda kurban kesmek de bir o kadar önemlidir.
Kurban kesmek birçok esrarı ihtiva eden faziletli bir, ibadettir.
Allah rızası için kurban kesmek, sadece bir hayvanı kesmek olarak görülecek basit bir eylem değildir.
Buyrulur ki, kurban Yüce Rabbimizin verdiği nimetlere şükür, dünyevi ve uhrevi bela ve musibetlere kalkandır.
Nitekim Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz bir hadisi şeriflerinde, “Kim gönül hoşluğu ile Allahtan sevap umarak kurbanını keserse onun için kendisini ateşten koruyan bir kalkan olur” buyurmuşlardır.
Kurban bu anlamda ateşten koruyan bir kalkan olması dışında Ramazan bayramı gibi aslında neticesinde ders veren bir durumdur.
Allah’ın bizim onun rızası için kestiğimiz bir kurbana ihtiyacı yoktur!
Haşa...
Ama bizim bu kurbanı kesip bu vesileyle edineceğimiz faydamız çoktur!
Nasıl ki Ramazan’da bizim o manevi havayı paylaşmak ile yoksulun derdine derman olmak ile, muhtaçlara çare olmak ile, fitre ile zekat ile bağdaşıyorsa aslında kurban da amaç hemen hemen yakındır.
Amaç et yemek değil, Allah rızası için kan dökmektir.
Kan dökmekle kalmayıp kesilen hayvan ile bir çok sofraya bereket sunmaktır.
Çünkü o etler, belki aylarca sofrasında et olmayan, ağzına et girmeyen aileleri mutlu ettiği için kurban anlamı ciddi bir noktaya ulaşır.
O kurban insanlar arasında paylaşmayı yaygınlaştırdığı için anlam bulur.
O kurban insanların Allah’ı sığındığını kanıtlaması yönüyle önem arz eder.
Bizim de bunlardan çıkarmamız gereken dersler vardır.
Ders demişken...
Bu derslerden birisi dünya üzerindeki fakir fukaranın içinde bulunduğu haldir.
Dünyada adaletsizliğin, sokakta açlıkla sınananların, ülkesinde yiyecek ekmek bulamadığı için başka ülkelere göçenlerin halini görünce aklımıza gelen şey muhtemelen ortaktır.
Dünya kadar Müslüman nüfusunun olduğu bir dünyada en büyük acıyı ne gariptir ki Müslümanlar çekiyor.
Halbu ki Allah’ın emirlerinden birisi olan Zekat bile bu anlamda bu fakirliğin, fukaralığın önüne geçebilecek bir köprü değil midir?
İşte bu yüzdendir ki, “Zekât İslam’ın köprüsüdür.” Denilir.
Bu köprünün Müslümanları kaynaştıran, buluşturan bir köprü olduğu vurgulanır durur.
Denilir ki:
“Fakir ile zengini kaynaştıran, dayanışmayı sağlayan, kişiyi Allah’a bağlayan, dünyayı ahirete bağlayan bir köprüdür. Zekât, toplumun barışında, huzurunda, dayanışmasında, güç kazanmasında büyük bir ibadettir. Bugün belki de İslam coğrafyasındaki pek çok savaşın sebebi, bu dayanışmanın, kaynaşmanın, paylaşma ruhunun kaybolmasındandır.”
Ama bu nasihatlere, öğütlere riayet etmiyoruz.
İslam dünyası şu an belki de bundan en uzak haliyle yaşıyor.
İslam dünyasının evlatlarının bir çoğu açlık ile sınanıyor.
Müslüman ülkeler sermayelerinin büyük bölümünü Hıristiyan ülkelere aktarıp aç, susuz halde olan Müslüman kardeşinden bihaber gibi hareket ediyor.
İşte bu bizim ahlakımız değil.
Bu bizim olmamız gereken bir yaşam değil.
Bu noktada da kurban küçük bir örnektir.
Önce Ramazan’da soframızı paylaşacağız.
Sonra Kurban’da kestiğimiz hayvanın etini.
Günlük yaşamda ekmeğimizi,
Sonra Zekatımızı verip fakir, fukarayı kurtaracağız.
Daha büyük ölçekte Müslüman ile müslamın dayanışmayı yaratıp bu fukaralığı bitireceğiz.
Aslında islamdaki her bir emrin önemi o kadar büyük ki.
Topladığınızda koca bir zenginlik ortaya çıkıyor.
Ama biz bundan bihaberiz.
Ne yazık.
Çok yazık.
Ama umudu yitirmeyelim.
Bunu bir temenni olmaktan çıkaralım.
Bu bayram güzel günlerin başlamasına vesile olsun.
Bu bayram müslamanların birlikletiğini bekiştirsin.
Bu bayram bayram olsun.
Hepimize, herkese!
Hayırlı bayramlar.