İçimdeki o üzüntüyü var sayamayacak kadar üzüldüm ve ben ne zaman kalbimin sesini dinleyecek olsam erkenden uyurdum. İçeriden gelen çay saatinin sohbet seslerini duysam da hiç oralı olmazdım. Bağrıma bağladığımdı yesârımı sızlatan, zatımdı oysa bağrımdaki iplik. Kendime hatırlattım ki, başıma gelecek her şey beşer olmamla alakalıydı, bir şey öğretmesi elzem değildi. Eğer hakikati arıyorsam, silik bir camın ardındaki gölgelere bile şüpheyle bakmayı öğrenmeliydim çünkü hakikat, bazen en bulanık yerlerde saklanır. Yaşamak öyle baştan savma olmamalıydı,bir varışı olmalıydı ki hayatiyetim tamamlansın. Ben yazgımdan sorumluyum varıcağı yerden değil. Çünkü yazgıya varmak değil ona nasıl sahip çıkmaya cüret ettiğimdir  dokunaklı olan. Şimdilerde hakikati kovalamak eskisi kadar zor görünmüyor. Hakikat, hayatı en çıplak haliyle hoş görmekte masun… Noksanlarımla, yenilgilerimle, kırık dökük parçalarımla. Vurucu olansa, en alası halavetle durup kendini dinleyebilmek. 

Bilmenizi isterim ki sadece susup kendimi dinlemek, aradığım tüm cevapların içimde gizlenmiş olduğunu görmeye yetti.