Devletin ne olduğuna dair şu ana kadar onlarca açıklama yapılmıştır. Kimi devlete ana dedi, kimi baba dedi, kimi emek dedi, kimi devleti “idealardan” ibaret saydı, kimi de devleti denize benzeterek, bitmez tükenmez bir hazine saydı. Bunun gibi çeşitli şekillerde devlet tanımlanmıştır. Ancak, devletin ne ifade ettiğine dair, şu ana kadar hiç kimse Gazze kadar sahih bir açıklama yapamamıştır. 

       Gazze’de gördük ki Devlet, “idealardan” ibaret değil hayatın her alanında var olan bir gerçekmiş. Gazze bize gösterdi ki devlet, bir çocuğun gülümsemesi, bir annenin çocuğunu şefkatle kucaklaması, bir babanın işten sağ-salim dönüp huzurla evine dönmesidir. Devlet, sofradaki bir tas sıcak çorba, muslukta akan bir yudum su, hastanın ağrılarını dindirecek bir ağrı kesicidir. Devlet çocukların korkmadan sokakta oynaması, neşeyle okula gitmesi, okul bahçelerindeki çocukların koşuşturması, çarşı pazardaki esnafın sesi, şehrin ışıklarıdır. Devlet bir gencin gelecek hayali, bir kadının güveni, bir erkeğin sırtını dayadığı güçtür. Devlet yaşlının huzuru, bebeklerin yaşam garantörü, çocukların yarınıdır. Gazzelilerin haline baktıkça devletin ne olduğunu çok daha iyi anladık.

       Anladık ki kendi evlerimizde çocuklarımızla yaşadığımız huzuru, evde neşeyle oturduğumuz güzel bir aile sofrasını, günün yorgunluğunu atan huzurlu bir gece uykusunu, çarşı pazarda korkmadan dolaşmayı devletimize borçluymuşuz. Güçlü ve merhametli bir Devlet olmazsa, zalimler tarafından bir yudum suyun dahi bize çok görüleceğini anladık. 

        Evet, bu nimetler Rabbimiz tarafından bize verilmiş ancak; bu nimetlerin bize ulaşması, çocuklarımızın bombalarla havaya uçmaması için devletin varlığına ihtiyaç vardır. Devlet varsa biz de var olacağız, devlet yoksa hepimiz, Batı’lı akbabaların üzerine üşüştüğü bir cesede dönüşeceğiz. Ceset olmamak için Devleti var etmeliyiz.

        Mademki Gazze bize bu hakikati anlattı, o zaman üzerimize düşen bir vazife var. Yeniden hastalanıp yoğun bakımlara düşmemek için devletimizle canla başla çalışmalıyız. Unutmayalım ki eğer yeniden hastalanıp da yoğun bakımlara düşecek olursak, halimiz Gazze’den bile beter olur. Sağlıklı bir devletin gölgesinin altında yaşamak için devletimizle çalışmak ve gayret sarf etmeliyiz.

        Madem çocuklarımızı biz değil devletimiz koruyor, o zaman bu koruyucu gücün daha da güçlenmesi için tüm imkanlarımızı seferber ederek, devletimizi söz sahibi olacak bir güce kavuşturmalıyız. 

        Bu topraklar küçükleri yaşatmaz. Bu topraklarda yaşamına devam etmen için senin güçlü ve kuvvetli olman gerekiyor. Aksi takdirde yaşamana bir gün dahi izin vermezler. İşte Gazze açık bir şekilde gözlerimizin önünde duruyor. Gazzelilerin bir devleti olmadığı için sefalet içindeki bir hayata mahkûm olmuş durumdalar. Kendi topraklarında parya muamelesi görüyor, hatta parya olmayı bırakın insan bile sayılmayıp, onlara hayvan muamelesi yapılıyor. Devlet olmadığı için her türlü terörizme ve hakarete maruz kalmış durumdalar.

          Batı, haçlı zihniyetiyle yeniden bir araya gelmişken, bizim de Selahaddin’in zihniyle yeniden bir ve beraber olmamız elzemdir. Malımız, canımız, aklımız, fikrimiz ve kalemlerimizle devletimizi güçlü kılmak için tüm imkanlarımızı seferber etmek zorundayız. Herkes devleti yaşatacak, devletin bir ferdi olacak. Şu an söz geçiremediğimiz güçlü diye bildiğimiz İsrail, elinde bulunan gücü bu anlayışla elde etti.  

        Bu arada farklılıklarımız olabilir, dilimiz, rengimiz, ırkımız, inancımız, düşünce yapımız farklı olabilir ancak ortak bir paydamız var: “CANLARIMIZ” 

         Canlarımızı yaşatmak için devletimizi yaşatmak zorundayız. Yarın canlarımızın ellerine ve ayaklarına isimlerini yazmamak için bugün düşünce dünyamızı ve kalemlerimizi devletimizin gelişmesi için harekete geçirmeliyiz.

        Artık; Batı üretecek, biz tüketeceğiz. Batı düşünecek, biz uygulayacağız. Batı konuşacak, biz onaylayacağız. Batı katliam yapacak, biz seyredeceğiz gibi yılların getirdiği tembellik, gaflet ve vurdumduymazlık son bulmalı. Böyle bir Batı köleliğinden kurtulmak için biz düşüneceğiz, biz üreteceğiz, biz konuşacağız ve dünyada adalet ve merhameti biz tesis edeceğiz. 

        Dünyada adalet ve merhameti yaşatacak bir devlet, yılların özlemi olan bir devlettir. Bu hasrete son vermek için hepimizin üzerine düşen insani ve vicdani bir görev var. İnsan hak ve hürriyetlerini sadece kâğıt üzerinde değil de gerçekte yaşatacak güçlü bir devlet var etmeliyiz. Bütün insanlığa rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimizin ümmeti olan bizler, devletimizi öyle güçlü kılmalıyız ki, devletimiz bütün insanlık için rahmet kucağı olmalı. Dünyadaki tüm zayıf, güçsüz ve mazlumların hakkını koruyup kollayacak bir güç haline gelmeli.

      Bunu nasıl başaracağız?

      Müslümanlara soykırım uygulanıp, bebekler bombalarla parçalanırken geceleri gaflet içinde uyuma, Allah bunun yolunu sana gösterir, yeter ki bir gayret göster.