İslamiyet yayılmaya başlandığı ilk günden bugüne İslam düşmanları, İslam’ın varlığına tahammül edememiş ve Müslümanlarla üç şekilde savaşmışlar.

1-Söz savaşları

2-Ekonomik savaş yani Boykot

3-Cihat meydanlarında bildiğimiz silahlarla yapılan fiili savaş

      Bunların içinde en tehlikeli savaş hangisi diye sorulsa tereddütsüz “söz savaşları” derim. Çünkü diğer iki savaş esnasında kafire yenilip de vefat eden bir Müslüman olsa, onun şehit olacağına inanıyoruz. Bu dünyada belki biraz ıstırap çekerek vefat etmiş, ancak ahiretini kurtarmış olarak öbür aleme göç etmiştir. Fakat söz savaşları karşısında dayanamayan bir gencin zihni bulanıklaşıp, kalbi körelmiş bir şekilde kafire yenilecek olsa, bu genç artık kafir gibi konuşmaya, kafir gibi hareket etmeye, kafir gibi giyinmeye, kafir gibi helal-haram ayırımı yapmadan yiyip-içmeye başlar. Bu savaşta yenilen genç hem dünyasını hem de ahiretini bitirmiş olur. İşte bu İslam aleminin sonu demektir. Gençlerin içinde olmadığı İslam… Müslüman gençlerin kumarda, içkide, meyhane, barda olduğu ancak camide, namazda, secdede, olmadığı İslam… Bunlar hep söz savaşlarında, İslam düşmanlarının elde ettiği zafer sonucunda yenilen gençlerin halidir.

     Gençler şunu bilecek; bugün onlara söylenen sözlerin aynısı 1400 yıl önce de söylenmiş sözlerdir. O günün gençlerinin İslam’la buluşmalarını engellemek için Müşrikler:

  “Başka kimse yok muydu bize Allah’ı anlatacak, -haşa- dün develerimizi güden çobanımız mı bizi ihya edecek?” gibi sözlerle gençlerin kafalarını bulandırarak onları kandırmaya çalışıyorlardı.

     Bugün de Celal Şengör gibi İslam düşmanları, 1400 yıl önceki müşrikler gibi aynı konuşmayı yaparak, gençleri İslam’dan uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Ne söylediklerini hatırlayalım:

   “1400 yıl önce ‘kendisine, gökten indirildiğini’ iddia eden -haşa- bir Arap tarafından yazılan, bir kitaba mı inanacağız? Biraz bilimsel olun, artık bilimin çağındayız, dinin dogmalarına inanmayın.” gibi sözlerle genç beyinlerin içine soru atarak ya da yalan-yanlış bilgilerle gençlerin zihinlerini bulandırarak, imanlarını onlardan almaya çalışıyorlar.

    1400 yıl önceki İslam düşmanlarıyla, bugünün İslam düşmanları arasında zerre fark yoktur. Bunların dilleri, renkleri, statüleri farklı olabilir ancak zihinleri, sözleri ve cehaletleri birdir.

        Biliyorlar ki Müslümanlar arasında var olan bağ bir kabile, ırk veya millet bağı değil, Allah’a olan iman bağıdır. İslam düşmanları, Müslümanlar arasında var olan bu bağı koparmak için ellerinden gelen her türlü sözlü savaşa başvuruyorlar.

     Gence bir soru soruyor ya da yalan-yanlış bir bilgiyi doğru diye anlatıyorlar. Gençte o konu hakkında pek bilgi sahibi olmadığı için imanını orada bırakıp gidiyor. Yaptıkları konuşmalarla Allah, Peygamber ve ahiret inancını gencin kalbinden söküp alıyorlar. Bunu ekonomik savaşlarla yapamazlar, fiili savaşlarla da yapamazlar. Bunu ancak söz savaşlarıyla yaparlar. Milyonlarca Müslüman genci ancak söz savaşları yoluyla kendi tarafına çekmeyi başarırlar. Nitekim bugün milyonlarca gencin ateist veya deist olması bunun açık bir delildir.

   “Avrupa’ya benzemezsek kurtulamayız” gibi sözlerle senelerdir gençlere kıble olarak Avrupa’yı gösterdiler. Bununla, Avrupa’nın her türlü ahlaksızlığını alıp gençlere medeniyet diye yaşattılar. Ancak Avrupa’daki bilimin ‘B’sini dahi alamadılar. Eğer amaçları bilim olsaydı, o zaman Avrupa’dan ithal ettikleri ahlaksızlık kadar bilimin de getirilmesi gerekmez miydi? 

      Bu genel çapta İslam aleminde var olan bir söz savaşıdır. Bir de ümmet arasındaki birlikteliği yok etmek için bölgesel olarak yapılan söz savaşları vardır. Filistin’in toprak satma meselesi de işte böyle bölgesel çapta var olan bir sözlü savaştır.

       “Araplar ihanet ettiler, Araplar şunu yaptılar, bunu yaptılar, topraklarını sattılar, şöyle dediler, böyle dediler gibi sözlerle ümmetin birliğine engel olmaya çalışıyorlar. O bölgenin insanları toprak sattıkları için bugün bu haldeler. Kendi yaptıkları ihanetin ve hatanın bedelini yine kendileri ödeyecek” gibi sözlerle, Ümmetin gençleri birbirine sahip çıkmasın diye bu yalanları ve iftiraları bilerek yayıyorlar. Çocukların öldürülmesi ve bebeklerin bombalarla parçalanması karşısında “onların dedeleri toprak sattı” diyerek gençleri vicdansızlaştırıp, bu vahşete “oh olsun” demeye getiriyorlar.

         Gençlerin kalbi dünya kiriyle pek kirlenmediği için kalpleri merhametle doludur. Yoldaki karıncaya, kediye, köpeğe bile merhamet gösteriyor. Ancak İslam düşmanları bu güzel kalpleri öyle bir hale getiriyor ki kedi ve köpeğe merhamet gösteren genç, bombalarla parçalanan bir bebeğe merhamet gösteremiyor. Müslüman genç, Müslümanın çocuklarına vicdanla yaklaşamıyor. İslam düşmanları bunları sözlü savaş sonucunda yapıyorlar.

        Gençler kendilerini yalan sözlerle kandırmaya çalışan bu güruha karşı uyanık olacak. Ne dinle, ne milliyetçilikle, ne de bilimle kandırılmayacak. Konuşulan her söze aldanmayacak. Okuyacak, araştıracak, bilgi sahibi olacak ve şuur kazanacak. Onları kandırmak isteyen kişiler daha konuya girmeden genç sonucun nereye varılmak istendiğini anlayacak ve genç zihinlerin kandırılması üzerine kurulan bir tuzağın kurbanı olmayacak. Kendini birilerinin yalanına feda etmeyecek.