Ercüment Züngür yazdı: Çocuğumu fişte unuttum
‘’Tüm uğraşlarıma rağmen çocuğumu televizyondan uzak tutamıyorum.’’ Diyen Ayşe Teyze, günde ortalama on saat televizyon izliyor. Ayni şekilde ‘’ ben, okuldan geri kalmasın ve okulda eksiklerini hissetmesin diye çocuğuma her turlu imkânı sağlıyorum fakat çocuğum televizyonun karşısında çok vakit harcıyor.’’ Diyen Ahmet Amca, günde ortala 5-6 saat televizyon izliyor. Burada çelişkiler var, kabullenmeme var ve hem kendinin hem de çocuğun dünyasından bi haberdar olma var. Buradaki çelişkilerin doğrularımız olduğunu kabul etmediğimiz müddetçe çocuğumuzu fişten çıkarmamız da imkânsızlaşacaktır. Peki, fişte takılı kalan çocuğun ruhi durumu nasıl olur? Bu soruya cevap verirken Marie Winn’in yazdığı Çocuğumu Fişte Unuttum kitabından faydalanılarak cevaplar vermeye çalışacağım.
Hemen hemen tüm ebeveynlerin karşılaştığı bir durum olan çocuk ile televizyon için kavga etme olayının başlangıcı vardır. Burada her şey televizyonun açılıp çocuğun televizyon karşısına geçmesiyle başlar ve çocuk huysuzlaşarak-ağlayarak kendi istediği filmi-programı açtıracaktır. Televizyonun önünde duran çocuk, gözlerinde anlamsız bir bakış, ağzı hafif aralıklı ve etrafında var olan dünyadan neredeyse tamamen kopuk olduğu görülebilir. O anda canını yakan bir durum olursa çok acıkırsa veya tuvalet ihtiyacı çok bastırırsa hızlıca bir tepki verip eski konumuna tekrar gelir. Bu çocuk tamamen zihinsel olarak televizyonun içine girmiştir. Aile bu duruma kızar ya annenin ya da babanın programı başlamıştır, kanalı değiştirir ve o anda gerçek yaşama dönen çocuk kızar, huysuzluk yapar ve dakikalarca ağlar. Çocuk televizyonun sanal boyutundan hayatın gerçek boyutuna geçişte sancılar çeker. Bu sancının sonucunda alınacak tavır da çok önemlidir. Aile çocuğun ağlamasına, huysuzlaşmasına dayanamayıp geri adım atabilir ve çocuğu televizyonla baş başa bırakabilir. Tam tersi olarak çocuğun ağlayarak-huysuzlaşarak bir şey elde edemeyeceğini de gösterebilirler. Bu iki zıt davranışta kazanımlarımızı iyi tartıp ve çocuğun faydasına olacak şekilde karar vermek bizlerin kararlılığımızla mümkün olacaktır.
Evet, çocuğumuz hem kendi zevkine göre programlar izliyor olması hem de ebeveynlerin izlediği programlara dolaylı katılım göstermesi sonucunda bilinçaltında farklı çatışmalara sebebiyet verecektir. Eski dönemlerde televizyon kültürünün çok az olması ve televizyonlarda izlenilecek kanal ve programların alternatifsiz olması nedeniyle aileler çocuklarını bu konuda çok sıkmıyorlardı ki çocuklar da televizyondan ziyade dışarıda oynamayı daha eğlenceli buluyorlardı. Fakat günümüzde her eve televizyonun girmiş olması hatta her odaya girmiş olması, çocukların günün her saatinde televizyonla karşı karşıya kalmalarına olanak sağlamıştır. Belli bir noktadan sonra çocukların izlediği programlardan ziyade televizyonun başında geçirdiği zamanla orantılı olarak huysuzlaştıkları görülmektedir. Aile büyüklerinin izlediği ve adeta hayatına bir zorunlulukmuş gibi kattığı faydasız dizi-film-programlarla çocuk ta muhatap olmaktadır ve çocuk yaşının çok üzerinden konularla ve çatışmalarla karşı karşıya kalmaktadır. Büyüklerle aynı durumu paylaşan ve ayn sorunlara muhatap olan çocukların bir çocuk olarak saf ve iyi baktıkları olaylara daha acımasız daha çıkarcı ve daha şiddetvari bakabilmektedirler.
Bunların yanında, televizyonun başında geçirilen zamanın çocukların gelişimine de büyük darbe vurulduğu yapılan çalışmalarla ispatlanmıştır. Çocukların gelişimlerini en verimli
şekilde gerçekleştirebileceği dönemleri televizyon başında geçirmektedirler. Aile içerisindeki bağların güçlenmesi, aile üyelerinin birbirini tanıması, yeteneklerini, ihtiyaçlarını keşfetmesi için aile üyelerinin birbiri ile konuşması lazım, birbirini dinlemesi lazımdır. Fakat televizyon aile içersinde suni bir ortam sağlıyor ve kişiler televizyon başına geçip birbirinden bi haber aynı ortamı paylaşmaktadırlar. Hatta iş o kadar vahim duruma gelmiş ki; televizyon bir ceza yöntemi olarak kullanılmaktadır, yaramazlık yapan çocuğa televizyon izlettirilmeme bir ceza olarak algılanıyor.
Normal yaşamımızda olduğu gibi, televizyon içeriklerinde olduğu gibi televizyonun yapısında da sürekli değişiklikler yapılmaktadırlar ve yapılan bu değişiklikler çocukların odaklanma sorunları yaşamasına sebebiyet vermektedir. Dikkat eksikliği veya dikkat dağınıklığı diye adlandırılan bu sorunların günümüzde giderek artmasının televizyon ile de bağlantılı olabileceği üzerinde dürülmüştür. Çocuklar, konuşmak yerine sadece izleyici olarak var olmak, eleştirmek, itiraz etmek, çözüm üretmek ve fikirlerle var olmak yerine pasif alıcı bir konuma gelmiştir. Bunun yanında sosyalleşme ve topluma adapte olma becerileri de televizyon tarafından olumsuz yönde etkileniyor. Uzun süre televizyon izleyen çocuklar vakitlerini doldurmayı öğrenme becerisi geliştirmezler. Sürekli televizyon tarafından eğlendirilmeyi bekleyen bu çocukların zamanla yapabildiği en iyi şey, boş vaktinde kumandaya sarılıp hızlı bir şekilde değişen resimleri takip etmektir. Zamanla kitaptan, yazıdan ve konuşmaktan uzak duran hatta bunu kendine zül gören çocuklar karşımıza çıkmaktadır.