Murtaza Kamar yazdı: Ey iman edenler, iman ediniz!
Kendime soruyorum:“Toplumun düzelmesi ve refah düzeyinin yükselmesi için bir birey olarak ne yapabilirim, bu konudaki sorumluluğum nasıl olur?”
Doğrusu güzel bir soru. Öyle ya, yol gösterilmeden sorumluluk nasıl yüklenilecek? Aklıma beyin fırtınası yolu ile ilk gelen cevabı yazdım, “Resulullah'ı (s.a.v.) örnek alarak!”... Bunu demek kolay; herkes söylüyor. Ancak İslam toplumuna baktığımızda kalp, dile muhalefet ediyor. Peki, Resulullah nasıl örnek alınacak? Nasıl yaşam rehberimiz olacak? Tanımadığımız kimseyi örnek alabilir miyiz?
Bir kimsenin örnek alınabilmesi için tanınması gerekir. Peki, biz Resulümüzü ne kadar tanıyoruz?
Bu konuya “Peygamber’e Arz” başlıklı bir yazımda değinmiştim. Yazımda Peygamber’e arz yöntemini, “Bizim yerimizde Peygamber efendimiz olsaydı ne yapardı?” sorusunu kendimize sormamız olarak özetlemiştim. Soruya doğru cevap alabilmemiz için Peygamberimizi tanımak lazım. Ne yazık ki sadece biz değil, tüm İslâm âlemi Peygamberi tanımıyor. İslam âlemi Hz. Peygamber’in sadece ibadet esnasındaki davranışlarını ve giyim-kuşamını, yemesini-içmesini vs. örnek alıyor ve güya hayata tatbik etmeye çalışıyor. Hiç şüphesiz bunlar da önemli ancak ahlak ve yaşamı daha önemli. Bunun için rehberimizi hakkıyla tanımalıyız.
"Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” hadisi evrensel bir ifadedir. Çünkü güzel ahlak evrenseldir. Nitekim Resulullah'ın örnek ahlakı incelenince, evrensel ahlak ilkelerine aykırılık göremeyiz. Dolayısıyla da Resulullah'ın örnek ahlakı farklı inanç sahiplerine ve hatta bir inanç sahibi olmayan kişilere dahi hitap eder. Yüce Allah, ayet-i kerimesinde şöyle buyuruyor: “Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk, renk, soy ve servetçe değil) takvaca en ileride olanınızdır…" Takva kelimesini merhum Muhammed Esed birçok âlimin benimsediği "Sorumluluk bilinci" diye tanımlamıştır. Demek ki, Allah katında en üstün olan, kendini sorumluluk sahibi görendir.
Resulullah “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” buyurmuştur. Şimdi bu hadiste belirtilen ahlaki ilkeyi hangi inanç reddedebilir? Bu hadisi herkes hayatına tatbik ederse toplumda kötülük barınabilir mi?
"Ey iman edenler, iman ediniz…" ayetini ilk okuduğumda tuhaf olmuştum. Öyle ya "İman edenler, iman ediniz." İman edenlere "iman" çağrısı; bu ayeti araştırdığımda birbirlerini destekleyen birçok yorum var. Onlardan birisi de "Ey imanı kimliğe dönüştürenler, imanı kişiliğe ve güvene dönüştürün." Çünkü müminin bir vasfı da güvenilir insandır.
Bizler emredildiğimiz üzere takvalı, yani sorumluluk bilinci ile yaşamımızı sürdürürsek toplumdaki birçok sorun da kendiliğinden çözülür. Unutmayalım ki, “bana ne” sözü mümince bir söz değildir.