Yeni eğitim düzeni, teknolojik gelişmeler, ihtiyaçlar, hastalıklar, doğudan batıya göçler, köyden uzaklaşma, ihtiyaç fazlası yüksek öğrenim mezunu, işsiz gençler, kitaptan bilimden uzak yeni nesil, medya gücü, yeni nesil öğretmen… Bu kavramlara vereceğimiz her cevap 21. Yüzyılının eğitim tanımına girer.
Kültürümüzde yer eden ‘’beşikten mezara kadar eğitim’’ söylemi son bilimsel çalışmalara göre ‘’ana karnından mezara kadar’’ ifadesi ile değiştirileceğe benziyor. Yeni bilgiler bize öğrenmenin ana karnında başladığını söylüyor. Bugün doğmamış çocuğuna hangi şarkıları dinletileceği, çocuk için doğru beslenmenin nasıl olacağı, çocuğun fiziksel özelliği ve zekâsı için nelerin yapılacağı anne ve babalar tarafından biliniyor ve planı yapılıyor.
İnsanın hayata başlamasıyla birlikte öğrenme dönemi de başlamaktadır. Öğrenme süreçleri uzun ve tecrübelerle biriken bir öğrenme ve hayatta kalma mücadelesi hikâyesi olarak devam etmektedir. Okula gitmeden de insanlar aileden ve yaşadığı toplumun tecrübe birikiminden edindiği bilgilerle hayatta kalmayı öğrenmektedir. Daha önceki makalelerimizde de değindiğimiz gibi evde aile ile birlikte, sokakta akranlarla birlikte kazanılacak becerilerde çok daha önemli bir yere sahiptir. Günümüzde çocukların sokak kültüründen uzak olduğu bu suretçe informel eğitimin önemi daha da çok anlaşılmaktadır.
Çağımızda gelişen olaylar karşısında eğitimin toplumun tüm kesimlerine yayarak bilimde, teknolojide, sanat ve kültürde kendini geliştirerek içinde yetişen toplumun en belirleyici taşı haline gelmiştir. Bu nedenle eğitim küreselleşen dünyanın ekonomik ve sosyal hayatının belirleyicisi durumundadır.
Eğitim uzun vadeli, meşakkatli ve çok maliyetli bir yatırım olmakla birlikte yatırımın geri dönüşü ülkenin kaderini belirleyici etki yaptığı için hayati derecede önem kazanmaktadır. Bu nedenle eğitim geleceğin tasarlanması olarak görülüp çok iyi mimarisinin hazırlanması gerekmektedir. Bu bize yeni nesli okullara hapsedip planlarımızı ona göre düzenlememiz gerektiği anlamı çıkartılmasın. Günümüzde olan afetlere baktığımızda masa başından ziyade, sokakta iş başında olan öğrenmelerin ne kadar değerli olduğunu daha iyi görmüş olduk.
Eğitimin görevi ülkenin ihtiyacı olan beşeri sermayeyi çağın gereklerini karşılayacak şekilde hazırlamaktır. Eğitimin çıktısı olan insan gücü sonuçta hayatın her alanına dokunacak bireyler yetiştirmek olacaktır. Yetiştirilecek bu insan gücünün kalitesi, sonuçta topyekun toplumun milletler ailesi içerisindeki yerini belirleyecektir. Bu nedenle eğitim organizasyonunun küresel dünya ile her alanda rekabet edebilecek donanımda insanlar yetiştirmek olmalıdır. Planlayacağımız eğitimler ve ders içerikleri 21. Yüzyılın ihtiyaçları ve gerçekleri dışında ise, hem kendimizi kandırmış oluruz hem de bizden sonraki nesillere daha büyük yükler bırakmış oluruz.
Bu nedenlerle koronavirüs sürecinin bize öğrettiği sadece okul içi değil okul dışı paydaşlarının da çok önemli olduğunu gösterdi. Açılan yeni hastanelerde, üretilen solunum cihazlarında… Perde arkasında okumamış yada okulu belli bir noktada bırakmış binlerce işçi, çalışan var. Bir şekilde bu işi öğrenmişler. Okullarda duran hayatı fırsat bilip eğitimi de 21. yüzyılı yönetebilecek nesillerin yetişmesini sağlayacak bir organizasyona dönüştürülmesi gerekmektedir. Gelecek nesilleri analiz ve sentez yapabilen ezberci değil anlayıp kavrayabilen, sorgulayıcı, araştırmacı ve donanımlara sahip bireyleri yetiştirmenin yöntemi bulunup uygulamaya konulmalıdır. Anlayan, kavrayan ve analiz sonrası çözüm üretebilen nesiller yetiştirecek bir eğitim programı bu süreçte hayata geçirilmelidir. Ezberci değil gerçek hayatın pratik, hızlı ve problemleri çözebilen özelliklere haiz nesiller yetiştirilmesi hedeflenmelidir.
Bu nitelikte nesilleri yetiştirebilmek için yüksek donanıma sahip öğretmenlere ihtiyaç vardır. Belli bir yaşa gelmiş ve yeni eğitim düzeninden uzak öğretmenlerin; emekliliğe ayrılması veya sınıf dışı işler verilmesi lazım, genç olup yeniliğe direnç gösteren öğretmenleri ise eğitimden uzak tutmak lazım. Öğretmen yenilikçi, sorgulayan değişime açık, tüm kişisel sorunlarını sınıfın dışında tutan öğretmenlere ihtiyaç vardır. Öğretmenler bilgi, pedagojik yeterlilik ve psikolojik güç desteği konularında eğitime alınmalıdırlar. Güçlü, iddialı, fedakâr ve donanımlı öğretmenler gelecek nesillere beklenen donanımı kazandırabilir.
Öğretmen yetiştirme eğitimi öğretmen okulları vasıtasıyla yeniden çağın ihtiyaçlarına ve ülkenin hedeflerini dikkate alan bir biçimde şekillendirilmelidir. Öğretmen çocukların benzemek istediği rol model olarak kendisine örnek aldığı insanlar olduğu için fiziki yapısından bilgi, birikim, donanım ve davranış şekliyle örnek şahsiyet olmalıdır. Bunlar seçilerek öğretmen okullarına alınmalı ve özel eğitimden geçirilmelidirler. Ülkenin geleceğini teslim edeceğiniz şahsiyetlerin en az bu görevi layıkıyla başarabilecek liyakat ve ehliyeti taşıyor olması beklenir. Öğrencisiyle sadece okulda değil okul dışında da güçlü bağlar kurması lazım, pandemi süreçlerinde sadece okul bizim ihtiyaçlarımızı karşılamıyor. Okulun dışında, evde, bahçede, tarlada… Geçirilen zaman ve öğrenilen bilgilerde çok daha büyük bir öneme sahip oluyor.
Burada tabiî ki her şeyi öğretmenden almak, öğretmeni odak noktası haline getirmek doğru değil. Eğitim bir süreçtir ve bu surecin paydaları vardır, en önemli paydalarından biride devlet veya hükümetlerdir. Eğitim planlamaları, eğitim politikaları hükümetlerin başarısına ve vizyonuna da bağlıdır. Devlet öğretmeninin fizyolojik ihtiyaçlarını giderecektir, öğretmenin derste iken su faturasını, elektrik faturasını, ev kirasını düşünecek fırsatları vermemeli ve öğretmeninin okul dışında rahat bir hayat yaşamasına olanak sağlamalıdır.
21. yüzyılda rekabet giderek daha da önem kazanıyor, biz bu rekabeti doğru planlamayla çocuklar arasına sokmalıyız. Burada sınav ve yarıştan bahsetmiyorum. Rekabet bilim, araştırma, sorgulama ve üretme paydalarında olmalıdır ve öğrencileri bu şekilde motive etmeliyiz. Evet okulda matematik sınavında yüz alan öğrenci bizim için değerlidir ama 21. yüzyılda tarlada patates ekmesini bilen çocuk bizim için daha önemlidir. Sanayide ustasında motor tamirini bilen, ustasında iyi duvar örmesini bilen, meslek lisesinde okuyan ve bilgisayardan iyi anlayan öğrencilerde bizim için önemli.
21. yüzyılda köylerde yaşayan insan sayısı giderek azalacaktır bunu olumsuz yansıması zamanla kendini daha çok gösterecektir. Üretmeyen, hayvan beslemeyen tarla ekip biçmeyen şehirlerin dar ve tüketici kalıbına bürünen toplumların karşılaşacağı zarar günümüzden kat be kat fazla olacaktır. Bunu dışında şehirlerde ailelerin gereğinden çok fazla korumacı tutumları, çocuklarının özgürlük alanlarının kısıtlı tutulması, aile içinde yada toplum içinde rol dağılımında reel olunmaması, okulda öğretmenden çok velinin isteğinin çocuk üstünde etkin olması 21. Yüzyılda çok daha olumsuz sonuçlar doğuracaktır.
Küresel güç, küresel kaynak, küresel ekonomi… Artık milletler arasında yeni bir arayış ve rekabet ortamı olacaktır. Eğitimini revize eden, çocuğa eğitim sadece okul ve notlardan ibaret olmadığını, üniversiteye gitmenin son nokta olmadığı öğreten ve günün her saati; sokakta, evde, bakkalda, sanayide, fabrikada… Eğitimin var olduğunu ve bunun kişisel değil toplumsal bir ihtiyaç olduğu öğreten milletler bu rekabette bir adım önde olacağını öngörebiliriz. Korumacı ve tertipleştirici bireyleri yetiştirmekten çok serbest, araştırmacı, farklılığa saygılı, farklılığa katkı sağlayan bireyler yetiştirmek 21.yüzyılın anahtarlarındandır.
Köy okullarının yeniden revize edilmesi, gerekirse köy öğretmeninin köyde kalacak koşullarının sağlanması hem eğitim ve öğretimin yerinde yapılması hem de kültür aktarımının gerçekleşmesi sağlanacaktır. Her köylü değerli olduğunu ona hissettirecek birilerini ister, köyde de umut olduğunu, neslini iyi yetiştirme fırsatının olduğunu hissettirilmelidir. Köylünün çocuğunu okutacağım diye şehre göç etmesi hadisesi ortadan kalkacaktır. Bu vesile ile köyün ekonomik faaliyetlerinin de sürdürülmesi sağlanacaktır. Köyden yapılan göçler nedeniyle köyler boşalmakta ve köy okulları kapatılmaktadır.
Köylü bir ülkenin olmazsa olmaz en büyük üreticisi konumundadır. Köyden çocuğumu okutacağım diye şehre inen aileler köyde iken üretici ama şehre inince tamamen tüketici durumuna düşmüştür. Eğitimi ve bir sanatı olmayan, şehre yeni gelen şehrin varoşlaşmasına katkıda bulunarak geçinecek, bir gelir sahibi olmadığı için de şehrin huzurunu olumsuz etkileme aracı haline gelecektir. Ortama uyum sağlamama, pahalılık, kültür çatışması köyden gelen kişileri daha da olumsuz etkilemektedir.
İnsan gücü planlanması doğru yapılmalı yoksa bir gencin 18 yılını, bir ailenin imkânlarını, devletin yaptığı masraflar boşa gidecektir. Meslek liseleri ya da öbür liseler sadece üniversiteye gidişte son adım olarak görülmemeli. Liseyi bitiren bir öğrenci bir sanat öğrenmeli ve gerekirse üniversiteye gitmeden sanatını icra etmelidir. Zorunlu eğitim kesinlikle sadece ilk okulda olmalı, okumak istemeyen hiç kimseyi zorla okulda tutulmamalıyız, zorunlu eğitimde 12 yıl okuyan çocuk, nasılsa buraya kadar okudum herhangi bir bölüm olsun üniversiteye gideyim kafasında olur. Sonuç olarak 24 yıl boyunca okuyan ve iş bulamayan sanat öğrenemeyen yüzbinlerce genç ortalıkta olur. Eğitim planlamasında 20 yıl sonrasındaki gelişmeleri dikkate alarak ve ülkenin o dönemdeki işgücü ihtiyacı öngörülerek planlama yapılmak durumundadır. Bu planlamalar doğru yapılmasa, ihtiyaç tespitleri gerçekçi yapılmasa ve monotonluk gösteren bir düzende gidilirse eğitim ve ihtiyaç kaosu olur.
21 yüzyılda tabiî ki de her şey sokakta usta çırak anlayışı şeklinde olmalı demekte doğru olmaz burada üniversitelerde önemli. Sayısından çok Üniversitelerin niteliği daha önemli, bir ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmesinin en önemli dinamiklerini Üniversite oluşturur. Araştırma ve geliştirme faaliyetleri ile ortaya çıkan teknolojik bilginin sanayiye aktarılmasıyla yeni ürünün küresel pazarlarda tüketiciye ulaştırılması sağlanır. Yetişecek donanımlı bireylerin toplumu sanayi, teknoloji ve sosyal yönden etkileyeceğini de unutmamalıyız. Yine temel bilimlerde yapılan araştırma ve geliştirme faaliyetleriyle ülkenin bilim havuzuna katkı sağlanabilir.
Üniversiteler kozmopolitik insan objesinin bulunduğu alanlardır. Üniversiteler tek bölgeye ait değildir. Birçok bölgeden hatta ülkelerden farklı gençlerin geldiği bir ortamdır. Burada her kişi geldiği yerden bir kültür, bir alışkanlık bir ihtiyaç getirir ve herkes bir diğerinin getirdiği ile etkileşimde bulunur. Zengin bir ortamda ortak ihtiyaç ortak bilim ortaya çıkacaktır. Üniversitelere gidecek her kişi isteyerek ne için gittiğini bilerek gitmelidir. Üniversiteye bir unvan bir umut bir ekmek arayışı olarak gidilmemelidir. Nitelik olarak iyi eğitim almış insanlar, sanayide küresel rekabetin üstesinden gelen ileri teknoloji üretip ürüne şekil vermektedirler. Yenilikçi, teknoloji bazlı ürünler üretmek, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini etkin bir şekilde kullanabilmek ancak iyi üniversite ve iyi yetişmiş kişilerle olur.
Yüksek öğretim kurumlarının kökleşip kurumlaşması çok önemlidir. Üniversitelerin bilim alanlarının üniversiteye bilimsel katkıları, ülkeye ve dünya bilim birikimine sağlayacakları katkı üniversiteyi de üniversiteler sıralamasında yerini belirleyecektir. Bu açıdan üniversitelerdeki bilim iklimi motivasyon için çok büyük anlam taşır.
İçinde yaşadığımız çağ teknoloji ve hız çağı olduğu için her şeyin şu andakinden daha hızlı değişmesi beklenmektedir. Toplumun bu değişim ve gelişim sürecini sağlıklı bir şekilde yönetebilmesi için yeni nesillerin bu yeni hayat tarzına uygun ve esnek yetiştirilmesi gerekmektedir. Eğitim süreçlerinde bu konunun göz ardı edilmeden programlamalarda özenle üzerinde durulması gerekmektedir.
Sonuç olarak ülkenin geleceğinin inşası iyi planlanmış eğitime bağlıdır. Düşünen, algılayan, analiz ve sentez yapabilen çağın gelişmelerini okuyup anlayıp kavrayarak problem çözme yeteneklerine sahip esnek nesillerin yetiştirilmesiyle 21. yüzyılın küresel dünyası ile her alanda rekabette başarılı bir Türkiye inşa etmek için son derece önemlidir.