Van’ın diğer kentlerle kıyaslandığında birçok kentten geri kalmayacak kadar ciddi manada etkili olan bir yerel basını var.
Ulusal mecraların temsilcilikleri var.
Son dönemlerde popüler olan sosyal medya mecralarında da kent bir lobi oluşturmada güçlü…
Anlayacağınız öyle hafife alınacak gibi bir tarafımız yok.
Ama çok gariptir…
Bu gücümüzü çoğu yerde kullanamıyoruz.
Hatta zayıf kalıyoruz.
Etkili olamıyoruz.
Ve en nihayetinde Türkiye’nin en zayıf ve lobisi güçsüz kentlerinden biri olarak anılıyoruz.
Sadece bu mu?
Değil.
Daha kötüsü de var.
Birkaç kent ile birlikte iyi olmayan bir intibaaya da sahibiz bu sebeple.
Özellikle de siyasi meselelerde.
Benim bir şey söylememe gerek yok.
Siz bilirsiniz herhâlde.
Siyasi istikbal için adam harcama, hemşeri düşmanlığı yapma gibi alışkanlıklar Ankara’da ciddi bir tahribat yaratmış bizden yana.
Siyaset konusunda diyelim en azından iyi bir imajımız yok.
Belki tekrara düşmüş olacağız ama.
Bunun sebebi de belli.
Ortaklaşamamak.
Biz ortaklaşabilseydik.
Kentte de kazanacaktık.
Ankara’da da…
Ama bu haliyle her yerde kaybediyoruz.
Yerel meselelerimizin birçoğunu çözemiyoruz.
Küçük meselelerde bile ayrışıyoruz.
Birilerinin yapmasına gerek duymadan siyasi ayrılıklar, fikir ayrılıklarını insani ayrılıklara dönüştürüp adeta birbirimize düşman oluyoruz.
Kent ekseninde değil aşiret, siyasi aidiyet ve diğer konular yüzünden fena ayrılıklar yaşıyoruz.
Kazanımları bir bir heba ediyoruz.
Şu sıralar yine iyi. Bir dönem siyasi partiler yüzünden yan yana bile yürümeye tahammülü olmayan insanların yaşadığı bir kente dönmüştük.
Şimdi hafiflese de ortaklaşamama hastalığımız sürüyor.
Bir şeyi hep beraber isteme konusunda hala zayıfız.
Son 20 yılda hep beraber isteyip uğraşıp yaptığımız ve yaptırdığımız işlerin sayısı çok azdır.
Sosyal medya gücü ile üç beş küçük sorunu çözmüşüzdür.
Ama bunun dışında kalan büyük işlerin çoğunu fikir birliği ile, kentlilik bilinci ile ortaklaşma ile çözememişizdir.
Olmuyor yani.
Bir türlü huylu huyundan vazgeçmiyor.
Sonra lafa gelince de…
Biliyorsunuz.
Herkes Vanlı’nın hası oluyor.
Herkes bir ötekini asıp kesip biçiyor.
Bu keşmekeş, bu karmaşa arasında savrulup gidiyoruz.
Esasında varlıklı bir iliz.
Yani Allah vergisi varlığımız çok.
Mesela tarihsel anlamda bile 7-8 bin yıllık bir yaşam geçmişi olan bir iliz.
Bu süreçte birçok medeniyet bu kentte hüküm sürmüş.
Birçok medeniyetin başkenti olmuş bir kent buralar.
Tarihi derinliği çok.
Doğal olarak da güzel.
Birçok spesifik ve kendine has zenginliği var.
Kültürel anlamda da bir kavşak, önemli bir nokta.
Jeopolitik konum deseniz?
Alası var.
Sonra daha özele gelelim.
Sektörel anlamda da artılarımız var.
İklim ve pratikte uygulama noktasında tarım ve hayvancılığa müsaidiz.
Turizm kenti olabiliriz.
Bir kültür şehri olabilecek potansiyele sahibiz.
Bunun gibi çok varlık var.
Ama biz daha çok yokluklarda yaşıyoruz.
Sıralamalarda sondayız.
Olumsuzluklarda baştayız.
Birçok sıralamada diplerde yer buluyoruz.
Ne yapıyorsak hep yokluk, zayıflık, kayıplar ile anılıyoruz.
Dışarıdan bakan, gören, gelenler ne diyor?
Bu kentte şu yaşasa idi…
Bu göl başkasında olsa idi…
Van şurada olsa idi…
Van’ı şu şu yönetse idi…
Başka olacaktı.
Şöyle olacaktı.
Böyle olacaktı.
Hep temenni, hep beklenti…
Hala şu olaya gelemedik.
Yol budur.
Yöntem budur.
Bizim sorumluluğumuz budur.
Seçilenin budur.
Yönetenin şudur…
Herkes söylemek istediğini kahvehane arkadaşına, misafirliği gelen komşusuna, yakın dostuna anlatıyor.
Mesele uygulamaya gelince…
Yok.
Kimse topa girmiyor.
Valla kusura bakmayalım ama.
Biz böyle yaparsak.
Yapması gerekenin, yetkilinin, sorumlunun canına minnet.
Konuya gelelim.
Tarım ve hayvancılık vardı hafta içinde Şehrivan’ın gündeminde.
Üretim azaldı.
Alan var, potansiyel var, hayvan varım, tarımsal alan var ama…
Kazanç yok falan.
Turizm de öyle.
Herkes bir şeyler söylüyor.
Ama ayrı ayrı söylüyor.
Ya da çözüm için buluşamıyor falan.
Aslına bakarsanız.
Ben tekraren ve bir kez daha söyleyeyim.
Bu meseleleri konuşuruz ederiz iyi de.
Bence biz bir an önce bir kez daha bir araya gelme meseleseni tüm önyargı, kızgınlık, targınlık, taraflılık, çekemezlik gibi meseleleri bir kenara bırakarak, özellikle de politikayı kapı önünde bırakarak bir kez daha konuşalım derim.
Önce biz bir barışalım.
Önce biz birlik olalım.
Sonra sırasıyla gündeme alıp bir bir konuşalım.
Neyiz?
Ne değiliz?
Ne olacağız?
Bunları cevaplar yolumuza bakarız.
Yapabilirsek yoksul olan değil varlıklı olan biz oluruz.
Biz istesek oluruz.
İsteyebilirsek, bunu başarabilirsek ama.
Bir kez daha, yine, yeniden karar bizim.