Önce büyük bir sessizlik.

Sonra büyük bir sarsıntı.

Durmak bilmeyen, bitmek bilmeyen.

Kıyameti andıran bir sarsıntı.

Sonra korku…

Sonra toz bulutu..

Ve yıkım!
Biz bu acıyı, biz bu duyguyu çok iyi biliyoruz!

2011 yılında yaşadık.

Biliyorum bu acı, korku, keder, hüzün kıyaslanamaz!

İmkanı yok.

Olamaz da.

Ama anlıyoruz.

Ama çok tanıdık.

O çığlıklar…

O hıçkırıklar…

O korkular…

Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep, Adıyaman, Malatya, Adana, Diyarbakır ve depremi yaşayan diğer kentler…

Manzaraları görünce…

Enkazda kalan yakınlarına ağlayan hemşehrilerimizi duyunca…

Onların yaşadığı korkulara şahitlik edince…

İçimiz burkuluyor…

Yüreğimiz yanıyor…

Yaşamayan bilemez.

Biz yaşadık.

Gördük.

Dayanılacak gibi değil.

Bakacak gibi değil.

Her babanın evladı için döktüğü göz yaşı.

Her ananın ‘evladım’ çığlığı bizim göğüsümüzü paramparça ediyor.

Nasıl büyük acı…

Nasıl büyük bir keder…

Çeken bilir.

Gören bilir…

İşte böyle bir imtihandan geçiyoruz yine.

Bu kez bir il, birkaç ilçe değil.

Onlarca il, yüzlerce ilçe, belki binlerce köy/mahalle…

Neredeyse ülke seferber.

Herkes yardım etmek, el atmak, can kurtarmak, depremzedelere yardım etmek istiyor.

Ama öyle bir alan ki, öyle büyük bir nüfus ki…

Yetişmesi zor.

Hem de ne zor…

Hala canlı bedenler kurtarılmayı bekliyor, hala bir umutla binaların önünde umut nöbeti tutuluyor.

Bir şerit üzerinde bir çok şehirde, yerleşim yerinde durum bu.

O yüzden kederi de büyük, acısı da!

Bugünler de geçer mi bilmem…

Ama acısı, kederi, hüznü uzun sürecek.

Bizim 2011 depreminin üzerinden 12 yıl geçti.

Biz hala unutamadık mesela.

Hala bir tıkırtı duyduğumuzda endişe ediyoruz.

Hala sarsıldığımızda kalkıp koşmaya niyetleniyoruz.

Hala deprem deyince irkiliyoruz, korkuyoruz.

O psikolojiyi atlatmak zor.

Kalıcı izler ise bir diğer boyutu.

Aylarca çadırda kaldı Vanlılar.

Sonra konteynerlar.

Sonra başka şehirlere taşınmalar.

Nerden baksanız en az 1 yıl sürdü bu hal.

Sonra yeni evlerin yapılma süreci falan.

Uzun ve kederli bir süre yani.

Şimdi bir çok ilimizi bu bekliyor.

Sadece enkazın kaldırılması ile bitmeyecek.

İnsanların yeri, yurdu oralar.

Kopması kolay olmayacak.

O insanlara uzun süre el uzatmamız, yanlarında olmamız gerekecek.

Bunu yaparız.

Bu ülkenin, bu vatanın evlatları yapar.

Daha önce yaptı.

Yine yapar.

Yapacağız, yanlarında duracağız.

Ama zor zamanlardan geçtiğimizi de bileceğiz.

Hemen bıkmayacak, usanmayacağız.

Şimdilik bir hışımla herkes yardım ediyor.

Herkes kampanya yapıyor.

Ama zarar, ziyana da müsaade etmeyelim.

Acı görüntüler geliyor.

Binbir emekle gönderilen yardımlar ortalığa saçılmış.

İnsanlar can havliyle deprem bölgelerine koşuyorlar ama ellerinden bir şey gelmiyor.

Giden araçlar trafiği sıkıştırmaktan başka bir şey yapamıyor.

Acısı henüz sıcak sürecin.

Kolay geçmeyecek.

Ama geçecek.

Ama geçene kadar da bu insanlara daha çok destek, daha çok yardım gerekecek.

Zamana yayacak, kontrollü bir şekilde yürütmeye gayret edeceğiz.

Yoksa çabuk yorulur, çabuk düşeriz.

Van bunu tecrübe etti.

Van iyi biliyor.

Bu yüzden zaten böyle bir seferberlik hali var.

İnsanı ağlatan bir seferberlik.

Sanırım Türkiye’nin hiçbir yerinde bu kadar yoğun bir hareketlilik yok.

Hiçbir yerde bu can havliyle yardım toplama yok.

İnsanların koşturması, telaşı, çabası yok.

Kimisi ekmek pişiriyor, kimisi koli taşıyor.

Çocuklar harçlıklarını gönderiyor, kimileri ekmeğini paylaşıyor.

Elbette paylaşacağız.

Gün paylaşma günüdür.
Gün dayanışma günüdür.

Acıyı da, kederi de beraber paylaşacağız.

Bunları yaparken duayı da tedbiri de artıracağız.

Ellerimizi bölgedeki depremzedeler ve kurtarılmayı bekleyenler için hep semaya uzatacağız.

Ama Türkiye bir deprem ülkesi.

Artık tedbirlerin de eskisi gibi olmaması için de konuşacağız.

İsteyeceğiz.

Talep edeceğiz.

Yoksa…

Bu acı biter.

Başka bir acı daha büyük bir şekilde başlar.

Oy havar deriz.

Ağlarız.

Yüreğimizi dağlarız.

Daha fazla olmasın.

Bir daha yıkılmayalım artık.

Allahım.

Bir daha yaşatma.

Amin…