Şöyle rivayet vardır: Vaktiyle bir medrese hocası karşılaştığı bir talebesinin elinde gördüğü kitabın hırpalanmış ve delik deşik olduğunu farketmiş. Şaşırmış. “Kitaba neden ‘Ya Kebikeç’ yazmadın sen?” diye sormuş. Talebesi ise bu ibareyi yazdığını fakat kitap kurtlarının önce bu ifadeyi sonra kitabı yediklerini söylemiş.

***

İnanılır ki ‘kebikeç’ güvelerin, kitap kurtlarının en büyüğüdür. Özellikle eski çağlarda muhafaza edilmesi oldukça zor olan kitap kurtlarına karşı tılsımlı bir ifadedir. Önceleri kebikeç adında bir zehirli çiçek kitapların başına konulur, kitapların haşerelerden korunması sağlanırmış. Sonra bu zehirli çiçekten üretilen mürekkep ile bu ifade yazılmış, bir nevi kitabın muskası oluşturulmuş. Büyülü bir ifade adeta. Bazı inanışlarda ise ‘kebikeç’ en büyük kurt. Bu en büyük kurt kitabı yemeğe gelen kurtlara “Bu kitap sana ait değil, başka birine aittir” gibisinden bir uyarı yapar. Kimse de o kitaba dokunmaz. Doğu toplumlarına özgü bu inanıştan ötürü birçok kitapta şöyle yazılır: 'Ya kebikeç, ihfazu'l varak! Yani “Ey kebikeç, kâğıdı koru!”

***

Metis Yayınları bir dönem bir ajandı çıkarmıştı. Kebikeç ile ilgili çok güzel bir giriş vardı. Şöyle yazıyordu: Çok geniş bir coğrafyada, benzer isimlerle çıkıyor karşımıza: Kaninkaj, Kaykataç, Kikah gibi... Demek kitaplar hep saldırı altındaymış ve bizim her dönemdeki, her yerdeki ana ve atalarımız onları korumaya çalışmış. Böceklerden, kurtlardan, türlü türlü kötü niyetten... Ne de olsa ilk bakışta narin görünür kitap: Parşömen, deri, kâğıt gibi kolayca imha edilebilecek malzeme üzerine yazılmıştır, ya da enerji tekellerinin insafındaki sanal ortama yerleşmiştir. Sanki püf desen... Oysa tuhaf bir direngenliği olduğu çıkmıştır ortaya: Türlü çeşit yangınlarda yakılan, kıyılıp hamur yapılan, toplatılıp yok edildiği sanılan kitaplar usul usul günlerini bekleyen tohumlar gibi yine filizlerini vermiş, çağlar ya da ülkeler aşmış, okurlarına ne yapıp edip kavuşmuşlardır. John Berger’ın dediği gibi ‘uzatılan bir el’dir kitaplar, insanların arzularını, umutlarını, korkularını, düşünce ve tasarılarını paylaşmak için birbirlerine uzattıkları el. Kitapların koruyucu meleği de okurdan başkası değildir aslında; önyargılara, şartlanmalara, baskılara, reklam sağanağı altında körleşmeye direnen okurdan.

***

Kimine göre kebikeç kitap kurtlarını şahı, kimine göre güvelerin en büyüğü. Bazı toplumlarda zehirli bir çiçek, haşeratı yok eden meleğin adı. Cin diyen de olmuş vaktiyle. En nihayetinde bir koruyuculuk inancı olmuş. Kitabı koruduğuna inanılmış. Kitaplar korunmuş. Gün gelmiş, “Ya Kebikeç” yazılmayan kitaplar da korunmuş. Muskalarla değil ilimle, bilimle korunmaya başlamış. İlk kitap yayınlanalı, ilk kitap çıkalı binlerce yıl geçmiş, kitap hala korunuyor, kitap hala insanlara el uzatmaya devam ediyor.

***

Bu hususu neden paylaştığıma gelince…

Sanırım kitapları en çok korumamız, kitaplara en çok sarılmamız gereken dönemlerden geçiyoruz.

Teknolojinin inanılmaz bir hız kazandığı, insanların makineleştiği, insana özgü değer ve niteliklerin en az konuşulduğu şu süreçte bilimde ve diğer alanlarda ne kadar ilerlemiş olursak olalım kitaptan kopmamız, kitapları kaderine terk etmememiz gerekiyor.

Peki terk mi ediyoruz? Diye soracaklar vardır.

Maalesef ediliyor.

Yeni nesil okumuyor maalesef.

Gençlerimiz kitapla en çok haşır neşir olmaları gereken dönemde kitaptan uzaklaşıyor.

Kitap okumadan bir yalancı bahar geçiriyor.

Tecrübesinden, bilgisinden ve birikiminden mahrum kalıyor.

İpin ucu kaçınca da geç oluyor.

Oysa ne güzel imkanlar var.

Bakın yerel yönetimler ve devlet kurumları eliyle müthiş bir atak başladı.

Her köşe başında bir çalışma alanı, okuma salonu, kütüphane ve çalışma alanları var.

Her yer kitap ile donatılıyor.

Son dönemlerde Ozan Balcı Valimiz eliyle çocukların ve öğrencilerin hiç ücret ödemeden, kapılarına kadar kitabın ulaştırıldığı bir proje başlatıldı.

Kente milyonlarca kitap akışı var.

Bunlar o kadar kıymetli, o kadar önemli ki…

Belki bugünü değil yarını müthiş güçlü bir şekilde inşa edecek en büyük yatırım desek…

Yeridir!

Gerçekten yol yapmaktan, bina yapmaktan, parklar kurmaktan daha evladır.

Anlamı çok büyüktür.

Kıymetlidir.

Bulmuşken böyle bir imkanı.

Sarılalım işte kitaplara.

Geleceğimizin inşasında onları bir kenara itmeyelim.

Bıraktığımız anda, kayar gider elimizden.

Henüz vakit varken o zaman.

“Ya Kebikeç!” diyelim.