Yoksa tam aksi mi olacak? Mayıs geldiğinde Van Denizi’nin tatlı esintisi okşamaya başlayacak tenlerimizi. Onu eşsiz kılan turkuaz mavisini özleyeniniz var mı benim gibi? Belki de o esintiye doğru dönerek çay yudumlamayı ve şiir yazmayı düşünenlerimiz de vardır. Türkü söylemek, sabah yürüyüşü yapmak, pikniğe gitmek için tercih edenlerimiz olabileceği gibi…
Biz Van Denizi’ne hazırız da Van Denizi bize hazır mı sormak lazım. Soyutsal anlamda ona sormaktan söz etmiyorum. Düpedüz kulak kabartıp bize söylemek istediği bir şey olup olmadığını sormamız gerektiğini kast ediyorum. Belki de sahiden vardır söyleyecekleri. Yıllardır oturduğum Erciş’te ve elbette ki Van’da Van Denizi’ne ve ondan bize armağan olan yaşamsal alanlara, yani sahillerimize sahip çıkabildiğimizi söyleyemiyorum yazık ki. Çünkü yok öyle bir dünya.
Ne mavisinden, ne suyundan, ne sahilinden, ne de mayıs ortasında ten okşayan tatlı rüzgarından yeteri kadar yararlanabildik yıllarca. Batı bölgelerinden Van’a gelenlerin ‘eşsiz bir cennet’ tabiriyle isimlendirdiği deniz şimdilerde takvimlerden ömrümüze süzülecek mayıs ayı için turkuaz pelerinini kuşanıp bizi kucaklamaya hazırlanıyor. Fakat önce yapılması gerekenler var.
Büyükşehir Van’ımızın Erciş Sahil Yolu korkunç bir yaz bıraktı geride.
Nisan ayında seçim kazanan yeni belediyenin yetersiz çalışmaları ve tabi ki duyarsızlığımız sonucu bütün bir mevsim çöp yığınları altında can çekişti deniz. Kıyılar pislik içinde kaldı. Günlerce oraya uğrayan olmadı. İnsanlar hem kokusu açık havada dahi ciğerleri rahatsız eden çöpler içinde piknik yaptı hem de bakir doğanın kalbine yeni yaralar açtı.
Tahribat dizboyuydu. Yine çıplak sahillerde ihtiyaçlarımızı karşılayabilecek imkanlardan yoksun, yalnızca su mavisine bakarak oturduk. Dahası var: Banklara çekirdek kabuklarımızı bıraktık. Hatta onları hemen yanıbaşımızdaki çöp sepetine atmak varken çevreye savurarak üstelik de ‘yahu biz neden il olmadık acaba?’ lar üzerine eş dostla sohbetler gerçekleştirdik sahilde. Ve sahili kendi kirli ve yalnız haline terk edip sonbahara çekildik. Fakat yine yaz geliyor. Van dahil olmak üzere Erciş sahilleri hak ettiği ilgiyi görmeyi bekliyor. Yıllardır yönetim zihniyetinden neden Van Denizi’ne dair doyurucu ve tatminkar bir proje gelmedi anlamış değilim.
Bir hava ambulansı doktorunun ‘Uçtunuz mu hiç Van üzerinde? Uçmuşsunuzdur da, uçarken aşağıyı incelediniz mi hiç? Aşağıda eşsiz bir cennet var. Deniziniz…’ dediği Van Denizi hakkında neden kimse göz kamaştıran, kulak okşayan, heyecan verici bir gelişmeye imza atmadı bilinmiyor.
Zamanında yapılan yüzlerce başvuru neden geri çevrildi?
Sahili tesise açıp hizmet vermek isteyen girişimci zihniyete niçin olumlu yanıt verilmedi?
Günümüzde 1000’i aştığı söylenen başvurular neden yanıt bulamıyor?
Bu konuda yapılması gereken doğru bir şeyleri konuşmak için niçin platformlar oluşturulup görüş alışverişi yapılmıyor?
Bölgeyi yaşanılır kılan bu soda lezzetine niçin yanıbaşımızdayken ulaşamıyoruz?
Erciş’in sevgili sahipleri! Sahile hak ettiği değeri verip onu yaşamımıza katmak ve ondan en üst seviyede yararlanmak için görüş alışverişi yapalım mı?
Yahut öneri kabul eder misiniz? Sahili halka verin. Orda söz sahibi olmayı en çok hak eden kesime yani...
Fikrine ve üretkenliğine güveneceğiniz girişimcilere mesela…
Bürokratik prosedürden uzak biri olarak söylüyorum: Prosedür neyi gerektiriyorsa ona uyarak, şartını şurtunu yerine getirmeleri koşuluyla sahili halk işletmesine açarak ortak projelerinizi tartışın, geliştirin, hayata geçirin. Size gelen ve yıllardır bu konuda olumlu bir adım atılmasını bekleyen insanları boş çevirmektense bir an önce ilk adımı atın. Ya da aklınızda, fikrinizde, planlarınızda ne varsa buyurun paylaşın.
Yapılabilecek her şeyi devletten, yerel yönetimden, bizlerden beklemeyin diyorsanız, o halde aklınızı kullanın, kazancınızı düşünün. Radikal fikirler üreterek bizleri dahil edin projelerinize. Sahil yolunu, yol ile deniz arasını kaplayan kaya parçalarından, taşlardan, estetiği bozan ve engel teşkil eden görüntü kirliliğinden arındırarak kumsallar oluşturun örneğin. Yıllardır yüzme sorununu çözememiş bu kapalı coğrafyanın ruhuna uygun, kadın ve erkeklere has ayrı yüzme alanları oluşturun ve gerekli donanımı sağlayın.
Vatandaşları şezlongu dahi olmayan, bırakın şezlongu, kumsalı bile bulunmayan kayalık yerlerde yüzme zorunluluğundan ve zavallılığından kurtarın. Sahilde böylesi yüzme alanları oluşturarak modern kimlik kazandırın. Sahilin işletmeye açılması da yapılması gerekenler arasında. Sahile yolu düşen insanlar modern kafe ve restoranlarda bir deniz coğrafyasında olduklarının ayırdına vararak yaşasın. Kullanıma açılan sahilin yeniden kullanılır duruma getirilmesi için temizlik, güvenlik görevlileri vs. bulundurulsun.
Görevlerinden ve sorumluluklarından hiçbir şekilde ödün vermeden çalışmaları sağlansın, bunun için sürekli denetime gerekli özen gösterilsin. Sahile yapılan/yapılacak ağaçlandırma ve peyzaj çalışmaları için halk ile ortak çalışmalar yürütülsün. Gerekirse gencinden yaşlısına kadar toplumun her kesimi için bilgilendirme yapılsın, seminerler düzenlensin. Sahilin ortak yaşam alanımız olması hasebiyle onu korumakla hepimizin yükümlü olduğu gerçeği ve bilinci aşılansın. Harika bir fikir olmaz mı sahilin her 100 metresini ilçedeki kurum ve kuruluşlardan her birine vererek gerekli donanımını ve peyzaj çalışmalarını gönüllü olarak üstlenmeleri sağlansın.
Buna hayır der miyiz? Ne şık bir rekabet olur.
Sivil toplum kuruluşları, özel işletmeler, okullar, işadamları hep beraber bu tatlı rekabet ortamında sahillerini güzelleştirmek için hem birbirleriyle yarışmışlar, hem güzellikte el ele vermişler çok mu? Değmez mi Erciş’e? Örneğin yerel yönetimin üstleneceği kumsallaştırma, çevreyi, zemini hazır hale getirme çalışmalarından sonra 100’er metreyi teslim edeceği kurum/kuruluş orayı güzelleştirmek, yaşanır hale getirmek ve donatmakla sorumlu kılınsın. Bu yapılırken de elbette ki sahilin doğal dengesi ve ekolojik yapısı korunmalıdır. Yerel yönetim bu konuda asla ihlal edilmemesi gereken standartlar getirmeli ve buna uyulmasını sağlamalıdır. Sahile bu şekilde hayat kazandırma projelerinde girişimci ve katılımcıların yapılacak mimari çalışmaları bu standartlara göre yürütmeleri ve denize kesinlikle zarar vermemeleri gerekir. Trabzon Uzungöl’e gittiğimde etraftaki harikalardan dikkatimi en çok çeken standart ve estetik bir görünüme sahip kahverengi ve ‘ahşap’ çöp kutularıydı. Karadeniz’in mistik güzelliğinin yeşilliğine öyle yakışmışlardı ki yerlerine başka şey konulması düşünülemezdi zaten.
Van Denizi de metal ve beton kokan hiçbir itici yenilik kabul etmez. Sözünü ettiğim çalışmalar sürdürülürken bu tür ayrıntılar da göz ardı edilmemelidir. Sıradışı güzelliğine aşık olduğumuz Van Denizi için umutvar halimizle her ne kadar duyulduğunda hayal gibi gelecek ancak Van’ın hak ettiği yeri bulması için gerekli olan önerilerimizi de paylaşalım: Van Erciş arası ulaşımın denize taşınması artık kaçınılmazdır. Geç kalınmış olmakla birlikte devlet eliyle yürütülecek ve kesinlikle Van’ın hak ettiği bir projelendirme ile Van Erciş arası deniz üzerinden bir otoban –bağlantıyı sağlayan köprü- çalışması yapılmalıdır; Doğunun İstanbul’una yakışır bir köprü çalışmasından söz ediyoruz. Böylelikle Van Denizi’nin karizmatik ve turistik özelliği ulaşım imkanıyla da taçlanmış olacak. Düşünsenize İstanbul’un gözbebeği köprülerin sunduğu güzelliği Van Denizi üzerinde doyasıya yaşadığımızı..
Van Erciş arası deniz üzeri otoban ilk etapta ütopya diyarlarından düşme bir fikir gibi gelmesin bize. Maliyet ve zamanlama bakımından ülke ekonomisi için çok da zorlayıcı olmamakla beraber Van için devasa bir hayata dönüş ve Van Denizi’ne hak ettiği değerin teslimi anlamına geldiği için büyük önem arz etmektedir. Son yıllarda çok fazla turist alan bu bakir kent, bağrına değecek bu girişimci eli hak etmektedir. Böylelikle potansiyelini sonuna kadar kullanmaya muvaffak bir kent olarak turizmdeki parlak devrini de başlatmış olacak Van’ımız. Yanı sıra yıllardır konuşulan vapur seferlerinin de bir an önce başlatılması ve turizme katkısının sağlanması gerekir. Ulaşım için olduğu kadar turistik geziler için de yapılması kaçınılmaz bir çalışma bu. Vapurlarımızı da istiyoruz ilgili makamların bizi duyabildiği umuduyla…
Önerileri sizinkilerle harmanlayıp sunsam sayfaları bulur. Buna hazırız da zaten. El ele verildiği sürece farklı güzelliklerin, parlak fikirlerin birbirini izleyeceği muhakkak. Yeter ki daha fazla geç kalınmasın. Hayat, bir kereliğine yaşanmak üzere bizlere sunulmuş bir armağan. Bunu değerlendirmek üzere Van Denizi bağışlandı bize. Kuşadası’nı iyi bilen biri olarak Egeli dostlarımızdan Ahmet bey Erciş’te geçmiş yılları anısına harika bir öneriyle dimağımıza ışık saçtı geçenlerde: Erciş sahilinden denizin eşsiz mavisine uzanacak makul bir mesafede suyun üzerinde ünlü ozanımız Emrah’ın ve sevdiceği Selbi’nin anısına onların heykellerinden müteşekkil bir kule ne çok yakışır denize.
Uzaktan uzağa Emrah’ın gülümsediği bu kuleye tekne seferleri düzenlenerek turizme ve ozanımızın tanıtımına katkı sunulmuş olacak. Bu kulede Emrah’ı yaşatmak ve yarınlara taşımak adına onun eserlerini de kapsayan bir müze oluşturulmalı ve ziyarete açılmalıdır. Bu turistik platform projesi yerel yönetim tarafından yapımı ve makul bir süreliğine işletmeciliği girişimcilere verilmek kaydıyla hayata geçirilebilir örneğin. Böylece Emrah’ın şiirlerine konu olmuş eşsiz denizimiz onun varlığıyla bütünleşmiş olmakla beraber turizmde hak ettiği prestije de biraz daha yaklaşmış olacak.
Aynı arkadaşımız ‘Van Denizi Erciş ve Van’ın Kuşadası’dır. Onun kalbine, ruhuna doğru dokunuşlar yaparsanız ne farkı olur Kuşadası’ndan?’ diye de eklemişti. Haklıydı… Öyleyse baharı takvimler tarafından geçiştirilmiş bu hüzünlü şehirde yaz başlıyorken, Kuşadası da yanıbaşımızdayken ona haksızlık etmek olmaz. Kuşadası ve kardeşi olan Van Denizi şimdilerde ‘bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur’un açık göstergesidir ne yazık ki. O halde kolları sıvamanın vaktidir. Van Denizi bizim Kuşadamız ve cömert turkuazıyla bizi bekliyor. Hoş geldin mayıs diyelim, az erken olsa da…