Ay ışığının geceyi kucakladığı sıcak bir haziran gecesi...
Evin balkonundayım. Düşünüyorum. Yüzümde pis bir gülümseme, haylazlığım üzerimde. Elimdeki çayı her yudumlayışımda başka bir şey esiyor aklıma.
Komik bir şey hatırlayınca gülüyor, aklıma hüzünlü bir kare düşünce surat ekşitiyorum. Yani kendimi türlü yaşanmışlıkların arasında sörf yaparken buluyorum. Düşüncenin hızını bilirsiniz.
Belirli bir zaman üzereyken, zamanı unutup derinlere dalarsınız. Yüzlerce fikir, geçmişinize ve çevrenize ait binlerce kare aynı anda uçuşur zihninizde. Hızlı bir gayriresmi geçit törenidir bu. Sonra bilinmeyen bir uyaran dürtmüşçesine ana dönersiniz.
Sanırsınız ki siz bunca şeyi düşünürken saatler geçmiştir. Halbuki o baştaki belirli zamanın üzerinden yalnızca iki üç dakika geçmiştir. Bunca düşünce iki üç dakikada mı geçti aklımdan deyip şaşırırsınız. Şu bir gerçek ki aklın düşünsel faaliyeti son derece ilginçtir.
Konudan sapmayayım. Elimde çayımla, aklımın önemsiz birkaç deli sorularından ve dipnotlarından bırakayım şuraya.
Telefon bağımlılığımız günden güne artıyor. Aynı zamanda cebimizdeki yarı amatör fotoğraf makinalarıdır cep telefonları. Mutlu anlarımızı saklayan birer hatıra kutusu... Fakat birilerine göstermemiz ya da yollamamız gereken bir fotoğraf aradığımızda o lanetolası galeride bir türlü bulamayışımız var ya, sabır tüketir.
O fotoğrafı önemliler arasına kaydetmemişizdir. Bir anda bir sohbet esnasında birileri bir konu açmışken onu örnekleyecek o harika fotoğraf yalnız bizim telefonumuzda mevcuttur ya, böbürlene böbürlene galeriyi açarız ve fakat fotoğraf bir türlü bulunmaz ya, o an galerideki diğer yüzlerce fotoğrafı o sinirle silmek isteriz. Size de oluyor mu, bilmiyorum.
Ne yaparsak yapalım annelerimizin hakkını ödeyemeyiz boşuna söylenmiş bir söz değildir. Annelerin geneline özgü, düşündükçe yüreğimi deşen bir alışkanlık var.
Sofraya konmuş bir önceki güne ait bayat, solgun, lezzetsiz, yavrusunun hoşuna gitmeyecek ne kadar yemek varsa usulca süpüren, lezzetli, görkemli bütün yemekleri de usulcacık evlatlarının önüne süren dişi kuşlar bilirim. Annem onlardan biridir.
Bizim için özel olan günlerde her zamankinden daha şık giyinip, makyajı ve süsü abartıp dışarı çıktığımızda herkesin aynı anda bize bakması nedendir? Bu herkesin başına gelir mi? Yalnız ben mi yaşıyorum bu durumu? Durakta, otobüste, okulda, işte kadını erkeği dikkatli gözlerle çaktırmadan sizi süzüyorlardır akıllarınca. Ama durumun farkındasınızdır. Can sıkıcı olan da budur.
Dikkat ettiniz mi? Şehirlerarası otobüslerin çok azının ön camı çatlamamıştır. Hemen hemen hepsinin ön camında belki şöförün dikkatsizliğinin belki bir talihsizliğin sonucu olan kırık ve çatlaklara rastlayabilirsiniz.
Erkek el çantaları kadın çantası kadar uzun bir geçmişe sahip olmasa da yıllardır tarz ve giyim sektöründe önemli bir yer tutuyor. Bazı erkeklerin elinde tıka basa doldurulmuş halde görüyorum o güzelim kahve siyah deri çantaları. Oldukça şişkin görünüyorlar. Biz kadınların çantalarında kirpik makasından yedek babete, biber gazından bebek bezine kadar her şeyi taşımışlığı var.
Merak ediyorum, hayatı sade yaşamayı tercih eden, kadınların abartı ve kalabalığından yakınan erkek cinsi o çantalarda ne taşıyor? Biz kadınlar gibi dantel örneği ve saç düzleştirici taşımadığına göre???
Yaşadığım ilçede müşterilerinin çoğu çiftçi, toprak sahibi, ziraat insanı olan malum bankanın şubesi var. Bankamatiklerden her para çektiğimde kızım yardım et de bizim oğlana para göndereyim, kızım paramı çekemiyorum sen yardım eder misin diyen en az iki üç yaşlı amcaya denk gelirdim. Bir gün baktık ki -ki yıllar önceydi- o çiftçi amcalara bir kolaylık sağlamışlar.
Bankamatikler konuşuyor. Parasını kendi çekemeyen çiftçi amcalar ekrandaki sesin yönlendirmesiyle yardıma ihtiyaç duymadan işlemini yapabiliyor. Yaşlı bir amcanın yeniliği duyunca "çoğ güzel olmiş" deyişini hiç unutmuyorum. Şu yaz gecesinde balkonda aklıma düşen hatıralardan biri de bu.
Gittiğim şehirlerde sevdiklerime hediye etmek için o şehrin tarihi mekanlarının resimlerinin işlendiği kabartma magnetler alırım.
Acaba diyorum gittiği bütün şehirlerin en gözde tarihi mekanının resmedildiği magnetlerden oluşan koleksiyonlar yapan tatlı kaçıklar var mıdır? Soruyu size soruyorum, ben cevabını bu yazıyı yazdıktan sonra araştıracağım. Belki siz okurlar arasında bir magnet koleksiyoncusu vardır, kim bilir.
Ve ay ışıklı gecemin sonuncu notunu paylaşıp bu hafta da hoşça kalın diyorum: Bizim ilçede bir güzel adam bilirim. Geçenlerde bir sabah babadan kalma bahçeli evlerinin ağaçlarını sulamaya, etrafa çekidüzen vermeye gitmiş.
Ağaçların kovuklarında hareket eden bir şeyler fark etmiş. Yakından bakınca çok sayıda salyangozla karşılaşmış. Bahçesinin ağaçlarına düşkünlüğünden, hepsini elleriyle toplayıp sokağın başındaki çöp konteynerine atmış.
Sonra düşünmüş: Ben bahçeye uğramakla salyangozların günler hatta aylar sürecek yaşam hakkına müdahale ettim. Ben bu salyangozlar için bu sabah davetsiz misafirdim. Bunu içinden geçirdikten sonra çöp konteynerine geri dönmüş.
Aynı özenle topladığı salyangozları ağaç kovuklarına üçer beşer dağıtmış. Merhamet satın alınan bir şey değildir. Merhamet ısmarlanmaz da. O, yüreğinizde ya vardır, ya yoktur. Sevgiyle.