1 Haziran’da Van için önemli bir gelişme yaşanacak. Yaklaşık 20 bin insanın aynı kahvaltı sofrasında oturacağı rekor denemesi ile Van Kahvaltısı Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeye çalışacak. Rekor kırılırsa hem Rekorlar Kitabı’nda Van ismi yer alacak hem de Van Kahvaltısı marka olma anlamında bir adım daha öteye geçmiş olacak.

Bakmayın siz adının ‘Van Kahvaltısı’ olduğuna. Van Kahvaltısı son zamanlarda iyice Van’dan kopmaya başlamıştı. Hele hele işin bu noktaya gelmesinde emeği olan Bak Hele Bak Yusuf Konak’ın Van’dan gitmesiyle marka değeri iyice dibe vurmuştu.

Yine Diyarbakır’da, İstanbul’da, Ankara’da kahvaltı kültürü iyice farklı illere mal edilmiş bir şekilde almış başını gidiyordu.

Hele hele Milliyet gibi önemli gazetelerde okuduğum ‘Van Kahvaltısı’nı aşağılayıcı ifadeleri hiç ama hiç unutamıyorum. Neyse ki Yusuf Konak’ın gelişi, yıllardır dile getirdiği Van Kahvaltısı’nın patentini alma teşebbüsleri ve yenilenen Van TSO’nun bu konudaki girişimleri ile dibe vuran karizma toparlanmaya başladı.

***

VAN TSO DEMİŞKEN…

Son zamanlarda Van TSO’nun bu işin altına elini koyması ve rekorda başı çeken kuruluş olması tartışma yaratmış gibi görünüyor. Özellikle Van Büyükşehir Belediyesi’nin de paydaşlardan birisi olmasıyla birlikte BDP kanadından ‘hariçten’ sesler yükseliveriyor arada.

“Van Kahvaltısı rekorlar kitabına girse n’olur, girmese ne n’olur…” şeklindeki sığ düşünceleri okumak ve duymak mümkün.

Bu noktada Van halkının yapması gereken tek nokta var o da buz dağının görünen değil ‘görünmeyen’ kısmını da görebilmek. Olaya sadece Van TSO eliyle yapıldığı için Necdet Takva gözü ile de bakılmamalıdır. Bu kahvaltı sofrası artık tüm Van’ı ilgilendiren bir mesele oldu bile.

Bunu biz Van Kahvaltısı’nın hem Van hem de İstanbul lansmanında bizzat gördük. Özellikle de geride bıraktığımız yerel seçim süreci de dahil olmak üzere Van Valisi’nin, Belediye Başkanı’nın, farklı parti milletvekillerinin, kurum amirleri, STK temsilcileri ve bir çok zıt görüşlü insanın aynı karede buluştuğunu gördünüz mü son yıllarda?

Ben pek rastlamadım: Elde var bir.

Yani bu kahvaltı sofrası aynı zamanda şu anda fikri ve zikri ne olursa olsun Van’ın değerleri için ‘ortak’ noktada buluşmayı ifade ediyor.

***

BU KADAR DERT VARKEN KAHVALTI NEYİN NESİ?

İkinci nokta ise; Van Kahvaltısı’nın ve Van’ın tanıtımında önemli bir etken daha olması. Van TSO ve Takva’dan vergi terkini, SGK prim ödemeleri, sınır ticareti ve birçok alanda önemli hamleler bekleyen esnafın ‘Bunca sorun dururken kahvaltı rekorunun sırası mı şimdi?’ şeklindeki serzenişlerini de mümkün mertebe haklı bularak bu rekor denemesinin Van’ın esas potansiyeline bir katkı yapacağı düşüncesindeyim.

Şöyle ki:

Van her ne kadar depremden sonra farklı bir kabuğa büründürülmeye, esas potansiyellerinden koparılıp sahip olduğu değerlerden uzak alanlarda yatırımcıya tanıtılmak istense de Van’ın esas zenginliği tarım, hayvancılık ve turizmdir.

Bunun dışında Van’ı bu coğrafyanın potansiyellerinden koparıp ileri derecede bir sanayi kenti yapmak, sanayi ve gıda ürünlerinin üretim merkezi yapmak gibi ütopik hayaller zaman kaybından öteye geçemeyen algıların ‘yanlış’ yönetiminin ürünleridir.

Sanayi anlamında hem hammaddeye hem de pazara uzak bir kentte sanayi yatırımı yapmaya zorlamak abese iştigal etmekten başka bir şey değildir.

Van kazanırsa tarım ve hayvancılık ile kazanır, turizm ile kazanır. Bu noktada;

Yıllardır el değmeden öldürdüğü Van Gölü’nü, kendi sakinlerinin bile görmeden dünyaya göstermeye çalıştığı tarihi güzelliklerini ön plana çıkarmaya çalışan Van’da ‘kahvaltı rekoru’ önemli bir adım olabilir bence. İşte tam burada Van’ın siyasi kaygılardan da kopup artık önünü görecek hamleler yapmaya başlamasının vakti geldi de geçiyor çoktan.

***

YANI BAŞIMIZDAKİ DUBAİ!

Yanı başımızda Kürdistan coğrafyasında muazzam bir gelişme yaşanırken, Kürdistan’ın Dubai ile yarışacak hale gelmesine sayılı yıllar varken Van’ın hala ‘Sonumuz ne olacak’ korkusu ile hareket eden idareci, yönetici ve siyasilerin zihniyetinden kurtulması gerekiyor. Tansiyonun en yüksek olduğu coğrafya olan Irak Kürdistan’ın da bile insanlar artık birçok olayı aşmış durumdayken bizim hala bu kaygılardan kopamamış olmamız büyük talihsizlik.

Deprem ile Van’ı terketme konusunda güdülenen, ardından yerel seçimdeki siyasi propaganda ve kullanılan dilden de ürken işadamlarının Van ile ilgili korkularını anlıyorum fakat bu korkular Van’ın geleceğini terkedip gitme sebebi olmamalı.

Özellikle BDP’nin ‘özerklik’ söylemlerinden ürken, bunu da eşine dostuna ve Batı’sına iyice hissettiren özel yatırımcıların tansiyonun düşürülmesi için BDP’nin bir şeyler yapması gerekiyor. İş dünyasının bir lafı vardır hani, ‘Sermaye güveni sever’ diye. Bu yüzden ‘para’nın sahiplerine de güveni hissettirmek gerekiyor. Ne de olsa para onlarda… Son zamanlarda hükümet eliyle artan yol, su, elektrik ve sanayi yatırımlarının devamını beklemek yerine yerel seçim öncesi özel yatırım alanındaki bu ivmenin devam etmesi noktasında ‘sermaye’nin de yanında durmak gerekiyor.

***

TURİZM İÇİN BESMELE KAHVALTI OLSUN!

İşte bu noktada Van’ın önünü görmesi gerekiyor. Bu da Van’ı ciddi anlamda sahiplenen kurum, kuruluş, STK temsilcileri ile olur, siyasiler ile olur, yatırımcı ile olur. Elbette ki siyasi gelişmeleri iyi takip etmek ve iyi okumak gerekiyor. Lakin şu sıralar kapıldığımız korkunun da, yanlış tasavvurun da Van’a ve biz Van halkına da çok büyük bir kazanımı olmayacaktır. Özerk yönetimi tamamıyla siyasi bir özerklik diye okutmak da, Van’ı çok kısa süre içerisinde sınırlarından kopup gidecek bir kent olarak göstermek de yine siyasilere bir şeyler kazandırmayacaktır.

Bu kentte yaşayan ve geleceği bu kentte şekillenecek olan bizlerin haliyle bu özerkliği ‘iyi’ ile yoğurup Van’ı geleceği adına tadında mayalamamız gerekiyor. Eğer dünya Van’ın bir turizm kenti olduğunu önce kahvaltısına merak duyarak sonra da gelip görerek öğrenecekse bu girişim sonuna kadar desteklenmeli bu yüzden…

***

KAFAYI KALDIRMANIN ZAMANI GELDİ!

Olaya biraz daha esnaf mantığı ile bakalım hatta.

Ortadoğu’daki sancılı süreci, Kürt coğrafyasındaki büyük bohemi ve Türkiye’nin ‘stabil’ halli bir kronik demokrasi hastası olmasını bir kenara bırakıp şöyle düşünelim: 90’lı yıllardaki Van’ın akaryakıt ticaretinde zirve yaptığı yıllara bakalım. O dönemde sadece akaryakıt ticareti yapan insanlar mı zenginleşmişti? Hayır. Akaryakıt ticareti yapanın refah seviyesi, mahalle bakkalından ayakkabı boyacısına, Vanspor’daki futbolculardan alışveriş sektörüne kadar her alanda ‘iz’ bırakmıştı.

Mantık şu: Van kazanırsa ben de kazanırım. Van zenginleşirse ben de zenginleşirim. Haliyle; “İranlılar nasıl olsa Van’a yılda bir kez geliyor. Şu 10 liralık ürünü 50’ye satsam n’olur ki?” düşüncesindeki esnaf yaklaşımından kurtulalım. Bu sadece bir örnek…

Bu kahvaltı da içerisinde ‘iki yumurta bir zeytin’den çok daha fazlasını barındırıyor.
Anlayana!..