Ömer Aytaç Aykaç yazdı: Milyonluk Van Düğünleri ve Kierkegaard!

“Nerden geliyor bu değirmenin suyu?”, “Elektrik faturası ödemeyen illerde düğünlerde kilo kilo altın dağıtılıyor.”, “Şu tabloya göre bir elektrik faturasını ödemek bu arkadaşlara çok gelmemeli! Hayır bide bize ödetiyorlar.”, “Araştırsan neler çıkar neler!”, “Paraların kaynağını araştırılsın. Suç örgütü çıkarlar.”, “Her düğüne kilolarca altın milyonlarca para takılıyor ama algı yıllardır Kürtler sefalet içinde ayakkabısız geziyor, aç geziyor falan olarak lanse ediliyor çok enteresan.” “Van çok mu zengin? Bir düğünde nasıl bu kadar çok para takılabilir? Sayın Mehmet Şimşek, bu kadar para bir düğünde nasıl çıkıyor, Van'da vergi tahsili nasıl?”, “Uyuşturucu, kaçakçılık, silah ticareti, tefecilik… Yok yok!”

***

Yukarıdaki ifadeler Van’da son bir ayda yaygın medya organlarında, sosyal medyada ve diğer kanallarda paylaşılan milyonluk takılı ve kilolarca altınlı düğünlerle ilgili paylaşımların altına yazılan milyonlarca yorumdan sadece birkaçı... Daha bu yorumların acayip sinkaflı varyasyonları, hakaretlerle süslenenleri, çirkin iftiralar ile iliştirilenleri ve daha niceleri var. Aşiretlerin düğünü yaptıktan sonra haberi yaymak için ‘bedel’ ödeyip belli ajanslar aracılığı ile servis ettikleri düğünler birçok gazetenin manşeti de oldu. O manşetlerde aleni bir şekilde; “Vergi müfettişleri neden Van’a uğramaz?” diyerek Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e tekrar tekrar çağrıda bulundu.

***

İnsanların milyonluk aşiret düğünlerinin görüntülerini izledikten sonra Van’a yakıştırdığı “Van eşittir altın” şeklindeki yorumların muhatabı olan Van’ın böyle bir Van olmadığını biz iyi biliyoruz ama onlar bilmiyor. O düğün videolarının altında yazılan yorumlardan biri olan “Bu Kürtlerin çocuklarının ayağında giyecek ayakkabısı yok, ama düğünlerinde milyonlar havada uçuyor” şeklindeki yorum düğünlerde aynasız ve yüksek ‘f’ değerli makinelere ‘poz’ konu olanları rahatsız etmiyor olabilir ama bizi ve bu kentte yaşayan çok ciddi oranda bir nüfusu rahatsız ediyor! Neden biliyor musunuz? Aşiretlere mal edilen bu düğünler iyice gündemden düştükleri şu sıralar onlar için bir ‘varoluş’ manası taşısa da kentin realitesini bilen, bu kentin yaşadığı gerçek mağduriyetlerini bilen insanları ise ‘varoluşsal krizlere’ sokuyor.

***

Gerçi uzun uzun anlatmama gerek yok ama bahsettiğim kent realitesini de size şöyle kısaca bir hatırlatayım. Buradaki manzaraları farklı mecralarda paylaşanların, “Biz kırılıyoruz, bunlar para içinde yüzüyor, gülüyor, oynuyor” diye lanse ettiği bu düğünlerin gerçekleştiği bu kent Gayri Safi Milli Hasıla hesaplamalarına son sırada! Daha açıkça söylemek gerekirse bu kent yoksulluk sıralamasında son yılların en yoksul kenti olarak kategorize ediliyor! Yine mali verilerden devam edeyim: Karşılıksız çek ve senette Van kenti yine ilk sırada yer alıyor, ekonomik kriz en çok Vanlının boynunu büküyor. O düğünler bu kentte yaşama noktasında bir cazibeye sahip değil, zira Van 81 il arasında en çok göçü veren ilk 10 il arasında yer alıyor. Yaş ortalaması 23-24 olan bu kentin Türkiye’nin en yoğun genç nüfusuna sahip 7’inci ama işsizlik oranı en yüksek 2’inci ili. Kamu yatırımlardan en az pay alan ve son 20 yılda mukayese edildiği tüm kentlerin gerisinde kalan Van kentinin hali-vakti yerinde değil!

***

Geçmişte toplumsal yaşam içerisinde ciddi bir öneme ve ağırlığa sahip aşiretlerin zaman içerisinde bu itibarlarını yitirdiklerinin farkındayız. Daha önce sosyal yaşamda ve kamusal alanda kural koyan, politika belirleyen, düzen tesis eden aşiretlerin bu rolü artık yok! Son 20 yıllarda seçimler üzerinden ortaya koymaya çalıştıkları ontolojik gerçeklik de istenildiği gibi olmadı. Her seçim “On binlerce oyumuz var” söylemlerini boşa çıkardı. Son olarak kurumsallaşan aşiretler bağlamında yapılmaya çalışılan aşiret dernekleri de istenilen görevi görmeyince düğünler tutunulacak son dal olarak şu an kullanılıyor. Ama onların bu varoluşsal sancılarını gidermek için kullandıkları yöntem bizim kendimizi kendini gerçekleştiren bireyler olma yolundaki ihtiyaçlarımızın görülmesini, karşılanmasını ve asgari şartların tesis edilmesi yönündeki hakkımızın önüne geçiyor. Oysa biz halimizden memnun değiliz…

***

Bu noktadaki dönüşüme dair fark ettiğim olay şu: Halihazırdaki bu düğün pratikleri ve aşiretlerin şovları bize şunu gösteriyor: Aşiretler geleneksel toplumdan, kitle toplumuna geçişin farklı bir formasyonunu ortaya koymaya çalışıyor. Yani sanayi devrimiyle birlikte gelişen bu geçiş süreci bizde farklı bir zamanda farklı bir uygulama ile yeniden hayat buluyor. Kitle toplumu örneklemine katkı sunan bu düğün meseleleri ve diğer pratikler aşiretler ve aşiret unvanı ile hayat bulan isimler için için iştah kabartan bir durum olarak görülse de aslında arka planda bir dizi mesajlar veriyor.

***

Mesela varoluşçuluğun babası Soren Kierkegaard bu kitle toplumu meselesi üzerine yaptığı değerlendirmesinde bireylerin kitlelere dönüşmesinin bir kurtuluş değil sakıncalı hal olduğunu ifade eden yorumlara sahip. Bu yorumlardan biri insanların birliktelik ve çokluk ifade eden kalabalık ortamda kendisini gösterirken aslında saklandığı şeklindedir. Büyük kalabalıklar bireysel olarak bağıramadığı, söyleyemediği, gösteremediği şeyleri gösterebildiği bir alana dönüşür. Ama olayın özü şu ki, kalabalığın görünmezliğine sığınıp bu durum bir süre sonra kişi ve kişiler kendi varlıklarından uzaklaşıp başkaları haline gelirler. Ortaya çıkan bu başkalaşım hali, Karl Marx’ın “Kendine yabancılaşma” diye kategorize ettiği yabancılaşmalar ve kendi özünden kopmuş modern insandan farksız değil. Kierkegaard’ın kast ettiği kitle toplumunu dediğimiz şey ‘Van Düğünleri’nde tezahür ediyor. O düğünlerde kadraja giren ve kalabalıktan faydalanan insanlar aslında kendine de bize de yabancı insanlar. O görüntülerle gösterilen Van bizim Van değil, biz de o Van düğünlerinin figüranı olarak gösterilen biz değiliz. Kierkegaard çok haklı, bu hal sakıncalı bir hal. Bu özden kopuş acayip bir özden kopuş.