Afrika’daki ilk insanların, Avustralya’nın ilk yerlilerinin ve ilk toplum olarak saydığımız Sümerlerin aynı alanda yaşamak için sözlü veya yazılı(işaret-sembol-şekil) olarak geliştirdikleri toplumsal kuralları vardı. Toplumların huzurlu ve güvenli bir şekilde aynı ortamda yaşamaları için bu tur kurallar hayati öneme sahiptir. Bu toplumsal kurallar ailesini yöneten hane reisini, sınıfı yöneten sınıf başkanının, okulunu yöneten okul müdürünün, ülkesini yöneten ülke liderlerinin… Uymaları gereken kurallardır. En küçük kurumdan en büyük kurumlara kadar herhangi bir şahsın-yöneticinin toplum düzenini koruyan, düzenleyen, adaleti sağlayan hatta anayasa şeklini alan bu kurallara uymaması, kendi şahsi çıkarları için esnetmesi toplumsal yozlaşmanın ve devamında toplumun çöküşüne sebebiyet verecektir. Bunların sonucunda da toplumun içinde sosyopatlar türeyecektir.
Peki, sosyopat nedir? Kimler için kullanılır ve sonuçları nelerdir? Çok detaya inmeden, eldeki verilerle çerçevelendirmeye çalışacağım. Günlük yaşamda, filmlerde veya kitaplarda sosyopat kavramı ile sık sık karşılaşmışsınızdır. Genelde; sert, korkunç, duygusal özellikleri olmayan, bulunduğu ortama zulmeden hatta kana bulayan, kuralları yok sayan ve kuralları kendi şahsi menfaatlerine göre düzenleyen karakterler alarak kabul edilir. Burada karıştırmamamız gerek önemli bir ayırım vardır: Sosyopati; herhangi bir vicdani sebep göstermeksizin zarar verme dürtüsü barındıran, soğukkanlılığın ve narsisizmin ön planda olduğu kalıtımsal kişilik deformasyonu psikopatiden ayrışmaktadır. Çünkü sosyopati; doğuştan gelmeyen, sadece çevresel etkenlere bağlı olarak gelişen bir anti-sosyal kişilik bozukluğudur. Burada doğuştan gelen psikoloji bir durum yok, kazanılan becerilerin tamamı sonradan kazanılmıştır. Toplumu ve onun basmakalıp yargılarını reddeden anti-sosyal birey, hayatını kendi etik kurallarına göre şekillendirmek ister. Uzmanlara göre bu isteğin sebebi öznel konulara ait olabileceği gibi travmatik bir durum ya da olayla da ilişkilendirilebilir.
Çok sıkışmasına rağmen öğretmeni tarafından tuvalete gitmesine izin verilmeyen öğrenci, ailesi tarafından sevgisiz ve ilgisiz bir şekilde büyüyen çocuk, şahit olduğu haksızlıkları kafasında şekillendiremeyen genç, var olan kuralları kendi çıkarları için kullanan yöneticilerin kural tanımamazlıklarına şahit olan kişiler… Sosyopat olmaya aday kişilerdir. Aynı şekilde sınavlarda soruların çalınmasına şahit olan öğrenciler, mülakatlar sebebiyle çok büyük kıyıma maruz kalan öğrenciler, sınavlarda yüksek puanlar almasına rağmen kurumlara yerleşmek için büyük rüşvetler vermek zorunda kalan gençler, köylerden-kentlere büyük zorluklarla gelen ve ailesinin dişinden tırnağından artırıp okumaları için verilen paralara, haksızlıklardan ötür karşılık veremeyen gençler… Sosyapat olmaya aday kişilerdir. Bunlardan hiçbiri bir sabah kalkıp sosyopat olamaya karar vermezler, bunun altında yaşanmış travmalar var ve bir noktadan sonra bu travmalar somut bir şekilde kendini dışa vurmaktadır. Burada bizi yanıltacak olan şu olacaktır; sadece geçmişte yaşanmış travmaların sonucu olarak sosyopatinin doğduğudur. Hayır, güç zehirlenmesi yaşayan yöneticiler, koltuk takıntısı olan ve o koltukta oturmak için her turlu hileye başvuran kişiler, bulunduğu konumun gücüne güvenerek millete zulmeden yöneticiler, halkı aldatan, kurumların içini boşaltan, milli değerleri hiç eden, insanın insana güvenini yok eden her kişi birer sosyopattır.
Seni sevmeyen bir kızdan, zorla seni sevmesini istemen, sırf olmasını istediğin hayata ve yaşama onu zorlaman, karşındaki adama sırf sen istiyorsun diye onun elinden düşünme yetisi alman, egolu ve hep benmerkezci olman, senin tuttuğun takıma, partiye onu da zorlaman birer sosyopat belirtisidir. Seni seçip bir kuruma getiren halktan sınırsız sevgi beklemen, yaptığın her yanlışa hoşgörü ile bakmalarını istemen, sonucu ne olursa olsun hatalarını görmezden gelmelerini beklemen, kafana göre yazıp, kurup ve oynamana karşı halktan sınırsız hoşgörü beklemen bir sosyopat belirtisidir.
Burada örneklerle konuyu çok daha fazla uzatabiliriz ama sizleri daha da sıkmamak adına verilen örneklerin yeterli olduğuna ve sonuçların hep aynı kapıya çıktığına, konunun özünün kafamızda şekillendiği konusunda hemfikirizdir. Sonuç olarak sosyopatinin düzenin içerisindeki dezenformasyona karşı bir tepki olduğunu, geçmiş yaşantıların etkili olduğunun ve var olan gücün etkisiyle zehirlenmenin bir sonucu olduğunu öğrenmiş olduk. Bazı roman karakterlerinin sosyopati davranışlarını özetleyen konuşmalarıyla konuyu bitireyim.
Amy Dunne: “Nick bana değil, benim “olmaya çalıştığım” kadın modeline aşık oldu; kutu bira içen ve onunla Adam Sandler filmlerine gülen. Anı yaşamamı, hiç sinirlenmememi, ne yaparsa yapsın onu daima koşulsuz sevmemi istedi. Ve beni beş parasız, yapayalnız bir şekilde bu taşraya sürükledi.”
Jack Torrance: “Hep çalışmak ve hiç oyun oynamamak Jack’i deli ediyor.”
Sherlock Holmes: “Ben kahraman değilim, yüksek işlevli bir sosyopatım.’’
Ercüment ZÜNGÜR