Afrika’nın herhangi bir yerinde yaşadığınızı varsayın ve bir gün belki başka bir gezegenden olduğunu düşündüğünüz beyaz tenli insanlarla karşılaşıyorsunuz. İlk başlarda her şeyin normal olduğu ve bu durumun kabul edilebilir olacağına karar veriyorsunuz.

Afrika’da yaşıyorsunuz ve çokta paylaşacağınız bir şey yok, misafir olarak gelen beyazlara ama her şeye rağmen ekmeğinizi onlarla paylaşıyorsunuz. Zamanla bu misafirliğin masumane olmadığını ayaklarınızda zincirler görünce farkına varıyorsunuz. Onlarla paylaştığınız ekmeğin size kalan kısmını da onlar almış ve siz artık açsınız hatta kölesiniz. Belki de güvendiğiniz bir çok kişinin de o saflarda olduğunu ve sizleri aşağılamakta en az onlar kadar çaba gösteren bir çabada olduğunu göreceksiniz.

Frantz Fanon’nun ‘’Siyah Deri Beyaz Maske’’ Eserinden esinlenerek kaleme aldığım bu yazımı yalnızlaşan ve yalnızlaşmaya mecbur bırakılan ve bu yetmiyormuş gibi yaşlı, kadın, çocuk demeden etine kemiğine kadar sömürülen, başta Filistin ve Afrika ülkeleri olmak üzere tüm fakir ve sömürülen ülkeler ekseninde yorumluyorum. Allah tarafından bahşedilen teninden dolayı siyah insan dediğimiz kişiler kimdir? Adeta insan olarak kabul edilmeyen, içinde yaşadığı gelenek ve adetleri silip süpüren, bilmediği, tanımadığı ancak önünde eğilmek durumunda kaldığı bir uygarlığın istilasına maruz kalmış kişiler olarak cevaplasak yanlış cevap vermiş olmayız. Siyah insan veya fakir bırakılmış Müslüman insan, öteki olmaya ve yokluğa mahkûm edilmiş, edilgen bir nesne konumuna indirgenmiştir. Bu insanlar çocuk gibi bir büyük tarafında sürekli tembihlenmeye çalışılmış ve her konuşmaya kalkıştıklarında başlarında bir sopalı herif gören bir topluluk olmaya mahkûm edilmişlerdir. Dünyada ben de varım, Allah beni de yaratmış ve bana da bu dünyada var olma hakkı verilmiş diyen bu insanlara sürekli had bildirilmiş ve dünya ile bütünleşmek isteyen Siyah ve fakir Müslümanlara durduğu yerde durması, Siyah ve fakir gibi davranması ve haddini bilmesi tembihlenmiştir. Bu insanlar kendi görünüşünün tutsağı haline getirilmiştir. Eğer onu severlerse rengine ve dinine rağmen sevdiklerini, nefret ederlerse ise bunun rengi veya dini ile alakalı olmadığını özellikle belirtmişlerdir.

Beyazın siyahtan siyahın beyazdan bir üstünlüğü yoktur, üstünlük anca takvadadır, diyen Peygamber efendimiz bu konudaki çizgiyi kesin ve net bir şekilde çizmiştir. Gerisi ancak dünyada kötü insanın çizdiği boş bir resimdir. Kötü kavramlar beyazlar tarafından türetilmiş ve siyah olana, fakir olana ve fakir olan Müslüman olana kabul ettirilmiştir. Adalet, ahlak, bekaret ve gerçeğin, tüm bu iyi kavramların Beyazla; kötünün ve çirkinin ise Siyah ve Müslüman fakirle özdeşleştirilmesi bir rastlantı değil, Beyaz adam tarafından kurgulanmış bir olgudur. Özellikle Siyah, Beyaz toplum için günah keçisidir, paranoyaların aktarılabileceği bir bütündür, günah ve suçluluk duyguları ona boşaltılabilir. Avrupa kültüründe siyah tenli olmak ve ya Müslüman ülkelerin fakir olanlarından olmak, kişiliğin kötü ve olumsuz yanını sergiler. Daha düne kadar Afrikalı insanları bir hayvanmış gibi Avrupa’ya getirip İnsan Hayvanat Bahçelerinde sergilenen, bu insanları kaçak gemilerle bir eşya gibi istifleyip ancak sağ olarak gelebilenleri köle statüsünde kendi emirlerinde çalıştıran batılılar içinde bulundukları bu rezilliğe bir kılıf aramışlardır. Baştan aşağıya günaha batmış bir topluluk olan Batı ülkeleri ve yol arkadaşları olan ABD, bu günahtan kurtulmak için her olaylarını ya bir siyaha ya da bir fakir Müslüman’a yüklemişlerdir.

Burada bizlerde de sürekli bir aşağılık kompleksi canlı tutulmuştur. Sürekli güçlü olanın yanında kaderine razı boynu bükük bir eziklik bizlere, siyahlara ve fakir Müslümanlara yakıştırılan bir elbiseye dönüşmüştür. Bizden olan da bize karşı taraf aldığında, ondan olmadığı halde kendini onlardan görüp bizi aşağıladıklarında bu bizi daha da incitmektedir. Örneğin bir Antilli de, Avrupalı ile aynı kolektif bilinçaltını paylaşır ve bir Senegalliyi zenci olarak görerek tüm kötü özellikleri ona atfeder. Bu durumda kendisi zenci olan Antilli de bir negrofob durumuna düşer. O kendi varlığını küçük görerek tiksinir ve kafaca Beyaz olarak görür kendisini. Ancak dramatik olan, onun da derisi siyahtır ve siyah olarak kalacaktır, Beyaz adamın gözünde bu değişmeyecektir. Aynı şekilde Müslüman olan bir vatandaşın kendini batı ile aynı duyguda hissedip var olan milyonlarını batının emrine verip fakir olan Müslüman’ı yok olması gereken bir topluluk olarak görmesi Batılı beyazları bıyık altından gülmelerine sebebiyet vermektedir.

Çok fazla uzatmadan derdimi anlattığımı düşünüyorum ve son olarak Fanon’nun yazdığı kitaptan esinlenerek yazdığı yazıma kendisinin sözüyle bitirmek istiyorum. Fanon derisi kara bir adam olarak şunu istemektedir: “Hiçbir araç insana hakim olmasın. İnsanın insana kulluğu son bulsun. Her koşulda insanı sevmeme ve onu keşfetmeme izin verilsin. Beyaz-Siyah arasında gerçek bir iletişimin doğması için, her ikisi de atalarının çıkardığı yabanıl sesleri ve hoyratça bakışları bir kenara bıraksınlar. İnsan benliğini yeniden ele geçirsin, yabancılaşmadan kurtulsun. Evrensel bilinç daima açık tutulsun.”