"Bilgi sahibi olmadan hüküm sahibi olmuş bir insan, iletişim kuramaz. İletişim kurabilmek için önce peşin hükümlerden kurtulmak gerekir. Peşin hükümlü insanlar, yeni hükme razı olmadıkları için konuşanı anlamaya çalışmazlar, hatta doğru düzgün dinleme ihtiyacı hissetmezler…"(V.Vakkasoğlu)
Yazımızı okumaya devam etmeden önce şu soruyu kendimize soralım: Biz bu satırlarda anlatılan hususun neresindeyiz? Bu anlatılanlar bize ne kadar uyuyor? Bunu niye soruyorum; çünkü genellikle insanlar kendilerinde olan kusurları görmezler veya görmek istemezler.
“Düşünmeden öğrenmek zaman kaybıdır. Bir şeyi öğrenmeden fikir ileri sürmek tehlikelidir.” Konfüçyüs
Önyargı en kısa anlamıyla; birey, grup ya da toplumun yeteri kadar bilgi sahibi olmadığı ya da yanlış bilgi edinerek karşı tarafa takındığı olumlu-olumsuz tutumlardır. Çocuklar önyargılarla doğmazlar. Onları ailelerinden, akrabalarından ve kendilerini saran toplumdan öğrenirler. Bu konuda bir öğretmenin yaptığı ve tarihe geçen bir deneyden bahsedeceğiz. Bu deneyin üzerinden (1968’den bu yana) uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen; insanlar bu deneyin gösterdiği doğruları hayata aktaramıyor. Halbuki bu deney başta ilkokul çocuklarına öğretmenleri tarafından ders konusu yapıldığında çocuklarda bir farkındalık oluşturur. Özellikle bizim gibi ülkelerde bu konuya hassasiyetle eğilmekte fayda var. Çünkü ülkemizin başta gelen sorunlarından birisi de budur. Şimdi gelelim öğretmenin deneyine:
Jane Elliott, sınıf öğretmeniydi. Bir gün ırkçı bir olaydan etkilenerek sınıfta bir deney yapmayı kararlaştırdı. Elliott, öncelikle sınıfını mavi gözlüler ve kahverengi gözlüler olarak iki gruba ayırdı. İlk gün mavi gözlü öğrencileri üstün grup olarak belirledi. Çeşitli bilimsel veriler uydurarak tüm sınıfı mavi gözlülerin daha zeki ve daha ayrıcalıklı olduğuna inandırdı. Mavi gözlü öğrencilere; daha fazla teneffüs zamanı, daha fazla yemek yiyebilme gibi haklar tanınacaktı. Kahverengi gözlüler ise ayırt edilebilmeleri için daha geniş yakalıklar takacak ve sınıfta en arka sıralarda oturacaktı. Mavi gözlüler daha zeki, başarılı ve güvenilirdi. Kahverengi gözlü öğrenciler ise tam tersi. Öğrencilerin davranışları kısa bir sürede büyük ölçüde değişti. Mavi gözlü öğrenciler kendilerini üstün görerek kahverengi gözlü öğrencilere zorbalık yapmaya başladılar. Üstelik kendilerini üstün gördükleri için dersteki ve sınavlardaki verimleri ve başarıları da artmıştı. Kahverengi gözlü öğrenciler ise tam tersi daha mutsuz ve daha başarısız olmaya başlamışlardı. Bir sonraki gün ise Jane Elliott rolleri değiştirdi. Artık mavi gözlü öğrenciler azınlık durumundaydı. Roller değişince bir önceki gün aynı şeyi yaşayan kahverengi gözlü öğrenciler mavi gözlü arkadaşlarına fazla zorbalık yapmadılar. Çünkü aynı şeyleri kendileri de yaşamıştı.
Öğretmenleri her şeyin bir deney olduğunu, mavi ve kahverengi gözlü olmanın bir ayrıcalık olmadığını, ırkçılığın da aynen böyle bir şey olduğunu anlatınca öğrenciler birbirlerine sarıldılar, hepsi rahatlamıştı
Bizler kendi coğrafyamızı seçmedik, anne babamızı da. Doğumla kazanılmış şeyler ne övgü ne de yergi sebebidir. Bunu anladığımızda sorunların birçoğu da çözülmüş olacak, tabi anlamak istersek ve anlamak için gayret sarf edersek.