17 Ağustos’ta meydana gelen 7,4 büyüklüğündeki Marmara Depreminden 87 gün sonra, henüz depremin yaraları sarılamamışken 12 Kasım 1999 tarihinde Düzce 7,2 şiddetinde sallanarak yerle bir oldu.
İkinci depremde yani 12 Kasım 1999 da Ankara’da müdürlük seminerindeydik. Bir derste hocamız depremin zararları azaltmanın en etkin yolu nedir diye bir tartışma başlattı. Sınıfça tartışmaya başladık. Birçok şey söylendi. Çeşitli fikirler beyan edildi. Ancak kırk kişilik sınıfa hiç kimsenin aklına sigorta gelmemişti. Hocamız, sözü alarak şöyle konuştu: Arkadaşlar sizin ortaya attığınız fikirler çok değerli. Ancak depremden sonra zararların telafisi için en etkin yol sigortadır. Gelişmiş ülkelerde sigorta çok gelişmiş bir tedbir mekanizmasıdır. Hemen hemen her şeyi sigorta ettiriyorlar. Bu nedenle hastalık, tabi afet ve kazalarda hiç kimse ‘devlet nerede’ diye sormuyor. Böyle bir olayla karşılaştıklarında hemen sigorta şirketini arıyorlar. Sigorta şirketi duruma el atıp, gerçek zararlarını ödüyor.
İkinci deprem üzerinden çok geçmeden, Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname yayımlandı. KHK’nın kapsam maddesi şöyledir: Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamındaki bağımsız bölümler, tapuya kayıtlı ve özel mülkiyete tabi taşınmazlar üzerinde mesken olarak inşa edilmiş binalar, bu binaların içinde yer alan ve ticarethane, büro ve benzeri amaçlarla kullanılan bağımsız bölümler zorunlu deprem sigortasına tabidir. Diğer bir anlatımla ev olarak kullanılan binalara ve bu binaların içindeki büro ve dükkânlara deprem sigortası yaptırma zorunluluğu getirildi. Tıpkı araçlarda uygulanan zorunlu trafik sigortası gibi…
Maalesef afetlerin ilk yıllarında mülk sahipleri tarafından gösterilen hassasiyet depremin unutulması gibi yavaş yavaş gevşedi. Deprem bölgesindeki bir arkadaşımı aradım. Evi ağır hasarlı olmuş. ‘Dask var mı’ diye sordum. İki yıl öncesine kadar yaptırıyordum. Geçen sene sigortacım arayıp Dask’ın süresinin dolduğunu yenilememiz gerektiği söyledi. Bende gerek yok dedim, dedi. Muhtemelen Dask çıktığı andan itibaren her yıl yaptırıyordu. Ancak uzun süre risk gerçekleşmeyince böyle devam edecek algısına kapılarak yaptırmadı.
61 yaşındayım. İyi kötü bir ev sahibi olmuşuz. Bu evi kaybedersem bir daha ev sahibi olma şansımı kaybettim demektir. Çünkü maaş ile geçimini sağlayan bir kişiyim. Evi alırken zorunlu olarak Dask yaptırdım. Dask poliçesini incelediğimde doğal afetlerde evim kullanılmaz hale geldiğinde ödenecek tazminat ile ev satın alınamayacağını gördüm. Sigortacımı arayarak bu soruna nasıl bir çözüm bulabileceğimi sordum. Ondan tamamlayıcı sigorta olduğunu öğrendim. Evin gerçek inşaat maliyetini ve kendimizin belirlediği eşya tutarını hesaplayıp sigortacıya bildirdiğimizde bu tutar üzerinden prim hesaplanıyor. Ev ve eşya tutarını bir buçuk milyon belirledim. Bu tutara üç bin iki yüz lira prim tahakkuk etti. On ay taksit yaptılar. Prim tutarı ilk bakışta yüksek gözükebilir. Şöyle bir düşündüm, 10 yıl sigorta yaparsam 32.000, yirmi yıl yapsam 64 bin TL tutar. Bu ev ve eşya ederinin, yani bir buçuk milyonun yanında çok küçük kalır. Ancak olası afette sağ kalırsak, alacağımız tazminatla kimseye muhtaç olmadan ev alabilir ve standart yaşamınızı sürdürebiliriz.
Küçük kızım ilkokulda okurken öğretmeni çocuklara şöyle söylemişti. Çocuklar evde acil durumlar için bir köşeye küçük de olsa bir para koyun ve onu unutun. Her ay üzerine ekleme yapın. O günden beri çekmeceye bir zarf koyduk. Maaş alınca zarfa bir miktar para koyuyoruz. Onun dışında arada bir ufak kâğıt paraları zarfa koyuyoruz. Evde beklenmeyen bir gider oluştuğu zaman, örneğin elektrikli ev gereçleri bozulunca veya bir şeyler kırılınca, parayı zarftan çıkarıp orada kullanıyoruz. Böylece bütçemize zarar vermeden gerçekleşen zararı telafi ediyoruz. Bu usul basit sigortayı andırıyor.
Geçmiş yıllarda aile bağları kuvvetli ve aileler mütevazı bir hayat sürdürüyorlardı. Dolayısıyla aile fertlerinden birine bir sıkıntı isabet ederse, dost ve akrabalar bir olup ayağa kaldırırlardı. Ancak bu eskide kaldı. Şatafat ve lüks arttığı için kimse kimsenin yardımına koşamıyor. Bu nedenle olası afetlere elden gelince tedbir almak gerekiyor. Biz tıpkı ölümü kabul ettiğimiz gibi afetleri de kabul ediyor, ancak başımıza gelebileceğini düşünmüyoruz. Yaşam sürprizlerle doludur. Olumlu sürprizler güzeldir ancak her zaman olumlu sürpriz olmuyor. Bu nedenle olumsuz sürprizlere hazırlıklı olmalıyız. Bu hazırlığın da önemli bir aşaması sigortadır.
Rabbim bizleri afetlerden, bela ve hastalıklardan korusun…