“1- Andolsun kuşluk vaktine
2- ve dindiği zaman o geceye ki,
3- Rabbin sana veda etmedi ve darılmadı!
4- Ve kesinlikle senin için sonu önünden (ahiret dünyadan) daha hayırlıdır.
5- ileride Rabbin sana verecek de hoşnut olacaksın!
6- O, seni bir yetim iken barındırmadı mı?
7- Seni, yol bilmez iken (doğru) yola koymadı mı?
8- Seni bir yoksul iken zengin etmedi mi?
9- Öyleyse, sakın yetime kahretme (onu horlama)!
10- El açıp isteyeni de azarlama!
11- Fakat Rabbinin nimetini anlat da anlat!” (Duha Suresi 1-11)
****
Rivayete göre Fecr sûresinin inişinden sonra bir süre vahiy kesilmiş, müşrikler bu olayı kullanarak Hz. Peygamber’e, “Herhalde rabbin sana darıldı ve seni terketti” demişlerdi. Bu sözlerden dolayı Hz. Peygamber’in duyduğu üzüntü üzerine bu sûre inmiştir. (Taberî, XXX, 148).
Uzun yıllar önce bir köşe yazarı, yazısında babasından duyduğu “Strese, depresyona giren bir Müslümanın imanından şüphe ederim.” sözünü işlemişti. Doğal olarak çok tepki gördü. Bu sözün doğruluk payı vardı elbette ama imanından şüphe etmek de oldukça ağır bir ifade idi. Strese, depresyona girmemek tam bir teslimiyeti gerektirir. “İmanından şüphe ederim” demek yerine “eksik teslimiyet” denebilir mi, bilmiyorum. Ama diğer taraftan gerçek anlamda tam teslimiyet ile Allah’a güvenen, dayanan ve gerçek anlamda üzerine düşen görevi hakkıyla yapan birini de hiç kimse korkutamaz, bunu biliyorum.
Bununla birlikte yine de İnsan o kadar güçlü değildir. Başına gelen olayları tam teslimiyetle karşılasa dahi aleyhine kurulan kumpas veya psikolojisini bozacak sinsi hareketlerden ya da başına gelen musibetlerden etkilenmemesi zordur. İşte tam bu gibi durumlarda bu sure ilaç gibi imdada yetişebilir.
Bu surede Sevgili Peygamberimiz (sav), vahyin kesintiye uğraması sebebiyle müşriklerin alaycı sözlerine maruz kalmış ve üzülmüştü. Dolayısıyla bizim de gelişen bazı olaylardan etkilenip üzülmemizde anormal bir durum yok. İnsanların davranışlarına üzüleceğiz ama Allah’a olan güvenimiz de tam olacak. Bu tür durumlarla karşılaşırsak bu surenin özellikle şu ayetini hatırlayacağız: “Rabbin sana veda etmedi ve darılmadı!”
Rabbimiz bize darılmadıktan sonra kim darılırsa darılsın, umurumuzda olur mu? Bir önceki yazımızda belirttiğimiz gibi Resulullah şöyle dememiş miydi:
"Ya Rabbi, eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim bela ve sıkıntılara hiç aldırmam, fakat senin esirgeyiciliğin bunları da göstermeyecek kadar geniştir."
Daha önce de yazdığımız bir dua dörtlüğüne önemine binaen tekrar yer verip yazımızı sonlandıralım:
Her bir kesin var bir kesi
Ben bî-kesin yok kimsesi
Ben bî-kesin sen ol kesi
Ey kimsesizler kimsesi
*kes: Farsça kişi, kimse
*bî-kes: kimsesiz