Güven, insan ilişkilerinin temeli olan en önemli duygulardan biridir. "Emin" kelimesi, “kendisine güvenilen, hıyanet etmeyen, sözünde duran, vefalı; başkalarından korkmayan kimse” anlamına gelir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bu sıfatları peygamber olmadan önce dahi üzerinde topladığı için “Muhammedül-Emîn” lakabıyla meşhur olmuştur.
Hz. Muhammed’in gençlik yıllarında, Kâbe’nin tamiri ve Hacerülesved’in yerine konulması sırasında her kabilenin bu şerefli işte pay sahibi olmayı istemesi üzerine bir ihtilaf çıkmıştı. Sorunun çözümü, ertesi gün Kâbe’nin önünden ilk geçen kişiye bırakıldı. O kişinin Hz. Muhammed olduğu görülünce herkes, “El-Emin geliyor” diyerek memnuniyetini ifade etmişti.
Peygamberimizin adını andığımızda "Sallallahu aleyhi ve sellem" demeyenlere kızıyoruz. Peki, önderimiz olan Peygamberimizin bu değerli sıfatlarını taşımadığımızda neden kendimize kızmıyoruz? Başkalarını bir kenara bırakalım; bu vasıflardan hangilerini taşıyoruz ya da taşımaya gayret ediyoruz? İnsanlar bize “Murtaza ül-Emin,” “Ahmet ül-Emin,” “Mehmet ül-Emin” diyebiliyor mu?
Geçtiğimiz aylarda Gaziantep'te yaşadığım bir deneyim, güvenin hala var olduğunu görmemi sağladı. Tarihi çarşıda dolaşırken, esnafın samimi tavrı ve alışveriş anlayışı beni etkiledi. Çarşıda, aynı ürünleri satan esnafların yan yana dizildiğini gördüm. Fiyat etiketleri genellikle aynıydı, bu da bir rekabetten ziyade güvene dayalı bir ticaretin göstergesiydi. Belki de en dikkat çekici olan, esnafın müşteriyi rahatsız etmeden kendi işine devam etmesiydi. Sadece sorduğunuzda ilgi gösteren bu esnaf, samimiyeti ve güven ortamını pekiştiriyordu.
Bu tür deneyimler, toplumumuzun özündeki güven anlayışını hatırlatıyor. Her bireyin, bu anlayışı sürdürmek ve yaşamına katmak için daha fazla çaba göstermesi gerekiyor. Sonuçta, güven ve itimat, insan ilişkilerinin en temel yapı taşlarıdır ve bunları korumak bizlere düşen bir görevdir. Unutmayalım ki, güven dolu bir toplumu oluşturmak her bireyin sorumluluğundadır.
Güven, zamanla inşa edilen ve bir anda yıkılabilen hassas bir yapıdır. Toplumun her kesiminde bu bilincin yayılması, geleceğimizin sağlam temeller üzerine kurulmasını sağlayacaktır. Her bireyin güvenilir olma yolunda atacağı adımlar, toplumun genel güven algısını güçlendirecektir. Bu nedenle, güveni korumak ve yaymak hepimizin sorumluluğudur.