Müezzinin görevi ezan okumaktır! | Murtaza Kamar | Köşe Yazıları...

Bir delikanlının eline amcasının mirasından yüklü bir servet geçmişti. Gencin ahlâkı kısa zamanda değişti. Elindeki serveti har vurup harman savurmaya, hesapsız harcamaya başladı. Her geçen gün yeni huylar ediniyor, günahın her türlüsüne batıp çıkıyordu. Kısa sürede, işlemediği haram, yapmadığı kötülük kalmamıştı. Bir dost meclisine dönüşünde, delikanlıyı birden karşımda görüverdim. Usulca yanına yanaşarak: "Oğlum, gelir akan bir sudur. Zevk ve sefa ise dönen bir değirmen. Hesapsız harcayabilmen için gelirinin de hesapsız olması lâzım. Madem bu miras dışında bir gelirin yok, israfı bırakıp, harcamalarını azaltmalısın! Gemicilerin şöyle bir sözü vardır: Eğer dağlara yağmur yağmazsa, Dicle bir yıl içinde kurur, cılız bir dere olur." Delikanlı cevap vermeden dinliyor, fakat ikna olmuş da görünmüyordu. Sözümü şöyle bağladım: "Aklını başına al, kendine gel, nefsine uyma! Hazır servet çabucak tükenir, sonu olmayan eğlenceleri bırak. Sonradan aklın başına gelip, pişman olsan da, faydası yok. Sözümü bitirince, şöyle dedi: "Mutlu yaşayan, saadetler süren bir insan, gelecekteki sıkıntıların korkusuyla şimdiki keyfinden vazgeçer mi? Yarınların üzüntüsünü, bugünden çekmek bize göre değil! Şehir benim ihsan ve yardımlarımı konuşuyor. Herkes benden bahsediyor. Cömertliğiyle şöhret bulmuş birine harcamalarını kısmak yakışır mı?" Az zaman sonra, tahmin ettiğim felaket aynen gerçekleşti. Bu zavallı haline içim üzüldü. Ona kırıcı, ağır sözler söylemeyi, yarasını kanatıp üzerine tuz serpmeyi kendime yakıştıramadım. Görmezlikten gelip yanından uzaklaşırken şunları mırıldandım: "İnsan sarhoşluğun sınırına vardı mı, darlık gününü düşünmüyor.” (Sadi)

Bu anlatılan hikâyedeki anlatılan benzer olayı birçok kez bizzat görmüşümdür. Bu davranışın sürdürülmesinde etraftaki dalkavuklar katkıda bulunur. Hikâyedeki “Herkes benden bahsediyor,” sözü bunu gösteriyor. Böylesine sarhoş olmuş bir ruha ne derseniz etki etmez. Ancak tesir etmeyeceğini bile bile üzerimize düşeni yapacağız. Nasreddin Hoca’nın dediği gibi “Ya tutarsa!” Arapça da meâlen şöyle bir söz vardır: “Müezzinin görevi ezan okumaktır!” Müezzin camiye kimse gelmiyor diye ezan okumayı bırakmaz.    

Geçmiş zamanlarda bir arkadaşı yukarıdaki hikâyedeki davranışlardan dolayı uyarmıştım. Uyarımın sonucu hikâyedeki gibi gerçekleşti ama yukarıdaki hikâyeden farklı olarak, “Ben seni uyarmıştım” diyerek yarasına tuz basmıştım. Bu doğru bir davranış değildi. Haklı olmam beni mutlu etmediği gibi ona da faydası olmayacaktı. 

Aynı hikâyeyi makamı saltanata dönüştüren kişilere de uyarlayabiliriz. Belirli bir makamı işgal eden kişi makam sarhoşluğuna kapılır. Ona gösterilen sevgi ve saygının, şahsına gösterildiği vehmine kapılır. Etrafındaki dalkavuklar da bu zararlı düşünceyi pekiştirir. Artık adeta sarhoş gibidir. Bu makamı bir gün kaybedeceğini aklından bile geçirmez. Etrafındaki gönül ehillerine onu uyarması için fırsat vermez. Her şeyi biliyordur, nasihate ihtiyacı yoktur. Ne var ki makamlar-mevkiler baki değildir. Gün olur devran döner. Koltuğu arkasına baka baka yeni sahibine devreder. Bu makamın geçici olduğunu o an fark eder ancak geçmiş ola.

Bu yazımızdan anlatılan hikâye ve gerçek olayları ibretle okuyup dinleyeceğiz. Ancak bu yazıdan beklenen bu değildir. İbretle okuyup dinlemekle beraber kendimize dersler çıkarmaya gayret etmek lazım ki son durumumuzu gören dostlarımızı yaralarımıza tuz basmak zorunda bırakmayalım.