"Aklın alem-i hakikate doğru yürüyüşü ‘düşe kalka’ tabirine mutabıktır. Yol düşe kalka yürünür..”
Gün ışığını görmeyen cümlelerim var benim, umduğunu duyamayan şiirlerim.
Fark edince derdimi, büyüdüğümü görmek de yordu aslında.
Akışına bırakamadığım adımlarımın yaraladığı ayaklarım.
Oluruna bıraktığımdır inciten. Sökülüyor her defasında canım pahasına kendi ellerimle diktiğim dikişlerim, parmaklarımdan akan kandır emeğimi yeşerten.
Umut etmekle hayal kurmayı karıştırdığım seher vakitleri, bir de zindan oluyor köründe gecenin odamın perdeleri.
Olmayacağını bile bile zorladığım her şeyden sıyırdım kendimi, çünkü biliyorum benim masum düşündüğüm o şey ne kadar iyi olursa olsun bana tutunamıyor ve ben kendimi bunun uğrunda sürüklemeyi reddediyorum.
Kabuk bağlamıyor fakat acıtmıyor da artık. Cânıma ağır gelen acı çoğaldıkça azalıyor. Nereye koyacağımı bilemediğim duygularım bu insanlarla uyuşmuyor, bu duygular bir bedene bürünüp infilak ediyor. Sakinliğimin ve deliliğimin gel gitlerinde eziliyorum.
Olduğum noktadan ne kadar memnun gibi gözüksemde acabaları hatırıma getiren düşsel kırıklıklarımı yok etme isteğini kendimde bulamıyor oluşumun bilinmezliğinin girdabı.
Savrulduğum hayatların esintisinde yüzüme bulaşan her bir leke önümü keserken de vazgeçmemiştim oysa ki. Köhnedi göz kapaklarım akıtamadığı yaşlardan beri.
Artık bunu da öğrendim demenin hissizleştirdiği, noktasını koyamadığım bir çok şeyden bi haber oluşum.
"Aklın alem-i hakikate doğru yürüyüşü ‘düşe kalka’ tabirine mutabıktır. Yol düşe kalka yürünür..”
Ahmed Avni Konuk