Koskocaman bir hüzün dağı oluşturmuşum kendime. Nereden çıktı buldu beni? Diye hesap da soramam ki. Ben besledim, ben büyüttüm hüzün çocuklarımı. Akışın dışında tutulmanın öfkesini mi barındırıyor yerinden çıkacak gibi çarpman kalbim. Hangi yazgımın sonucuna ulaşmak için aşmaya çalışıyorum tiksinti dünyayı. Kendimi, en çok kendimi korumak istedim zamana karşı. Beni nakzetme hayat, anlaşabiliriz. Bulamadım heyecanlandıracak kadar Rabba yakın hiçbir şey, vermedi hiçbir dünyalık Rabba olan heyecanı. Gözlerimde görünmeyen neşe, dışarı çıkmaya çalışan endadır. Fecr aydınlatır aslında benim karanlığımı, görünmese de gözle bir şey. Lakin gönül görüyor fecrin ezhar-ı baharını. Del olmuşken rüzgarın hissiyatı, kendime benzettim her bir mırıltısını. Secdemdir baki ab-ı hayatım, şahittir dehreme. Mukayyet olsun tekrardan bana grileşmiş cinnetlerim. Kumu azalmışken saatimin son deminde bulayım bari benliğimin izahını. İstemiyorum küçük ihtimalleri, kendimi bunların uğrunda bedbahtlaştırmak, istediğim yazgının sonucu da değil ki. En iyisi evet en iyisi hikmetli bir sekenat.
Tenhada bir yere çekilerek tek başına oturur.
Bunu da halvet sanır.
Bu halvet değil deniz olmuş dünya fitnesidir.
O kişi orada boğulmaktadır.
Gönlü ve canı kavga içindedir.
Asıl halvet, düşüncelerin insanı terk etmesidir.
—— Âşık Paşa.