İnsan, dini ya da manevi bir şey ararken genelde sembollere tutunur. Bu, anlam arayışının normal bir sonucu olsa da bazen gerçeği unutturabilir. Tarih boyunca insanlar, isimlere ve sembollere büyük değer vermiştir. Ama bazen bu değer, sembollerin asıl anlattığı derin anlamın önüne geçebilir.
Osho'nun "Allah kelimesi, Allah’ın kendisinden daha önemli hale geldi" sözü, inancın özünü derinden etkiler. İsimlere duyduğumuz sevgi, onların işaret ettiği derin mesajı yaşamamıza gerçekten yol gösteriyor mu? Din, anlam ve rehberlik sunan bir köprü olsa da, bu köprünün taşları kelimelerin büyüsüne hapsolabilir. 'Allah' kelimesini anarken titreyen dudaklar, O’nun emirlerini görmezden geldiğinde ne anlam taşır? Hz. Muhammed’in (s.a.v.) adını saygıyla anıp da "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" sözünü unutan bir kalp, bu sevgiyi nereye koyar?
Bir mümin 'Allah’ı seviyorum' dediğinde, bu sevginin ölçüsü ibadetlerini ihmal etmemesi, kul hakkına özen göstermesi ve yaratılanı hor görmemesi olmalıdır. Peygamber’in adını anarken gözyaşı döken, ancak onun ilim çağrısını duymazdan gelen bir zihin hangi hakikate hizmet eder?
Kur’an'da sıkça geçen "İman edenler ve salih amel işleyenler" ifadesi, inancın ancak güzel eylemlerle tamamlandığını gösterir. Allah’ın adını yüceltmek, O’nun adalet emrini yaşamakla; Peygamber’i övmek, onun merhametini taşımakla anlam kazanır. Aksi takdirde, kutsal kelimeler içi boş bir çerçeveye dönüşür.
Kendimize dürüstçe sormalıyız: Dualarımızdaki Allah, günlük kararlarımızı yönlendiriyor mu? Peygamber sevgimiz, "Güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" ilkesini yansıtıyor mu? Kutsal olan, sadece kelimeler değil, onların işaret ettiği hakikatlerdir. İsimlere saygı ancak onların çağrısına kulak verdiğimizde anlamlıdır. Aksi halde, 'Allah' kelimesi, Allah’ın kendisinden daha önemli hale gelir. Eksiklerimizi fark edip içimizi O'nun mesajına açmalıyız. Bir ismin sınırlarını aşıp hakikate yaklaşmak için ne yapabiliriz?