Nitekim bilinmeli ki evvelden kaybettim denize çıkan yollarımı, penceremi açtığım zaman kayısı ağaçlarının süslediği gökyüzünü de göremiyorum artık. Ama ümitliyim, bitmedi içimdeki haşin savaş, lakin temdidini Hamaset’te olduğu gibi talik ediyorum tekrardan. Yani ben şimdi bilmeliyim ki o ince havadan geriye kalmadı hiçbir esinti. Kaçıncı gecem sabah ettiğim, inan sayamadım saymıştım da unuttum işte.
O zamanlar gözlerimi güldüren hayatı sevmek için başımı kaldırıp baktığım gökler kapanmış sanki şimdi üstüme, üstelik bırakmıyor da yakamı. Bir indirebilsem şu betonları yüreğimden neler çıkacak iki dudaktan neler duyacak kulaklarınız. Yapamıyorum işte o betonları indiremiyorum ahvalim epey büzüştü. Yolumun kimsenin yoluna düşmemesini dilerim çünkü bilirim o yol bazen beni eritir, benliği hiç eder. Egosunun tahtını dünyaya inşa eden zatların fitnesinden de üzerime kapanan gökler hasebiyle korundum işte. İçimdeki yasal boşlukların anımsattığı hatıralardayım.
Affola bir karamsarlık sardı demin içimi, kendi kalemimde buldum ferahlatacak zerreyi. Kendi içinde beni kavgaya sürükleyen nasıl olabiliyor da dindiriyor öfkemi. Ne kadar kırgın bakışlara sahipsin şiirini okuyor odamdaki ayna, vuruyor yüzüme yüzüme! Tek sâdık aynalarken benim aynam neden düşman. Görmem gerekene baktığım pencere de küskün bana, oysa tutunduğum bunların bir cânı bile yok. Ruhu olana hayal kırıklığı, olmayana kalp kırıklığı.