‘ Kürk Mantolu Madonna ’ Sabahattin Ali’nin en etkileyici romanlarının başında gelir. 1943 yılında yazılan romanda Sabahattin Ali, Raif Bey ve Maria Puder’in tertemiz, saf aşkını anlatır. Ama Raif Bey’in kişiliği ve ruhsal çözümlemeleri en az yaşadığı aşk kadar etkileyicidir. Aşkı, yalnızlığı, hayal kırıklığını, kaybetmeyi, asla unutmamayı ve insanları yakınlaştıran ama acımasızca ayırabilen tesadüfleri en güzel anlatan romanlarından biridir.

Resme ve sanata düşkün Raif Efendi, Edremitli zengin bir eşraf çocuğu olarak, sabun fabrikalarının nasıl işletildiğini öğrenmek için babası tarafından Almanya’ya gönderilmiştir. Ama taşralı genç adam kamusal hayatta olan bitene karşı ilgisiz olduğu gibi, babasının bu isteğini yerine getirmeye pek istekli değildir. Berlin’de uzunca bir süre hiçbir şey yapmadan tek başına dolaşır ya da odasına kapanıp kitap okur. Tam iyice sıkılmaya başlamışken bir anda hayatı değişir. Bir amatör ressamlar sergisinde üzerinde kürk manto olan bir kadın portresi görmüş ve derinden etkilenmiştir. Resim, Maria Puder’in otoportresidir. Uzunca bir süre her gün sergiye giderek hipnoz edilmiş gibi saatlerce bu portreyi seyreder. Bir süre sonra durum Maria Puder’in de dikkatini çeker. 

Her gün, daima öğleden sonra sergiye gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarını zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüne çarpmış gibi önünde durduğu ’ Kürk Mantolu Madonna’yı seyre dalıyor, ta ki kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordu. Raif Efendi’nin “Kürk Mantolu Madonna” olarak nitelendirdiği kişi Maria Puder’dir. Kürk Mantolu Madonna adlı tablo Andrea Del Sarto tarafından yapılmış “Madonna della arpie” isimli tablodur. Şuan da Floransa’da ki Uffizi Galeri’de bulunmaktadır.

Sabahattin Ali’nin insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkarışı eseri ölümsüz yapan etkenlerden bir tanesi.  Kimilerine göre -aşk romanı olsa da bana göre- insan ruhunun yakalanabileceği bir çıkmazın romanı.

 Roman, daha ilk sayfaları insanı etkisi altına kolayca alıyor. Okudukça Raif Bey’i merak ediyor insan. İlk sayfalarda çizilen karakterin altından beklenmedik, acıklı bir yaşam öyküsü, tutkulu bir aşk çıkıyor. Raif Bey aslında insanların dışladığı, mümkün olduğunca uzak durduğu, varlığı yokluğu arada kalan insanlardan biri. Etramızda çokça rastlayabileceğimiz hatta belki de gün içinde saatlerimizi geçirdiğimiz insanlardan biri. Belki basit-sığ dediğimiz, tekdüze yaşamının, sevgisizliğinin yüzüne vurduğu bu insanların asıl iç dünyalarını hiç merak etmeyiz. Oysa Raif Bey örneğinde gördüğümüz gibi hiç ummadığımız insanların hayatlarında hiç ummadığımız hikayeler saklıdır. Herkesden sakındıkları bu hikayeler onları gözümüzde birden eşine az rastlanır insanlar haline getirir.

Gerçekçiliğin en başarılı örneklerini vermiş olan “Kürk Mantolu Madonna” kitabı, yalnız tüm zamanların en hüzünlü aşk öyküsü olmakla kalmaz, aynı zamanda, edebiyatımızın en başarılı psikolojik anlatılarından da birisidir. Yenilmiş, silik, içine kapanmış bir insan kişiliği üzerine yapılmış çözümlemeler, o kişiliğin ardındaki çok zengin bir duygu ve düşünce dünyasının tasviri, kullandığı
dilin sadeliği ve güzelliği “Kürk Mantolu Madonna” yı bugün de okunur, güncel kılan özellikler.
Yazarın nitelemesi ile bu “uzun hikaye” bizlerde zaman duygusu htirmekte olağanüstü başarılı. Hızlı bir tempo ile giden ilk bölüm, Raif’in gençliğini ve duygularını aynen yansıtır. Önce yabancı bir ülkeye gelmenin çekingenliği ile geçen ağır tempo, onun aşkı bulması ile hızlanıverir. İkinci bölüm ise, kendini bu taşra kasabasına mahkum etmiş bir insanın yaşamına, taşradaki zaman akışına uygun olarak durağanlaşır; beklenecek bir şey yoktur, değişecek bir hayat yoktur; beklenen son ölümdür…

Öykü, klasik Yunan trajedilerinin temel bir özelliğini taşıyor. Önce bir hazırlık dönemi, ardından gelen mutluluk ve onu takip eden yıkım. Tüm bu süreç, yani mutluluğun ardından gelecek felaket, yine trajedilerin yapısına uygun olarak, öykünün çatılışı nedeni ile önceden haber verilmiştir. Zaten felaketin kaçınılmazlığının bilgisidir trajedinin etkisini arttıran. “Kürk Mantolu Madonna”, asıl etkisini “son” yazısı ile birlikte gösteriyor. Ağzımızda kalan buruk bir tattır. Keşke dersiniz; keşke öyle olmasaydı, keşke savaş çıkmasaydı, keşke kızını gördüğünde donup kalmasaydı, keşke… Keşkeler sürüp gidecektir, ama hiç bir motif, Holywood veya Yeşilçam melodramlarındaki rastlantısallıklarla benzer değildir. Evet, rastlantılar bu yaşam trajedisini belirlemiştir, ancak, bu rastlantılar bütünüyle toplumsal, siyasal, ekonomik nedenlerin üzerinde yükselir. Aslında zorunluluklar da onlardır.

 

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanımız hakkındaki en büyük eleştirisi, yazarlarımızın insan psikolojisi hakkındaki cehaleti ve körlüğüdür. Kürk Mantolu Madonna bu eleştiriye verilen bir yanıt gibidir. Her ne kadar romantizm içeren bir yapısı olmakla birlikte, kahramanının psikolojik dünyasına derinlemesine girmiş olması ve olay örgüsünde bu psikolojik çözümlemenin romantik akışın önüne geçmesi bunun göstergesidir.