“Hepimiz dünyada sallantılı ve korkulukları olmayan bir köprüde gider gibiyiz. Tutunacak bir şeyi olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylarda veya otobüslerdeki ‘tutamak’lar gibi. Uzanıp tutarız ve böylelikle de ayakta kalabilmeyi sağlarız.”
Hayat denilen bu sallantılı yaşam köprüsünde de bir şeylere tutunabilme ihtiyacını hisseder insan. Kimi zenginliğine tutunur, kimi işine sanatına, kimi kitaplara, kimi inandığı davaya kimi ise makam ve mevkisine tutunur. Çocuklarına tutunanlar vardır mesela veya ailesine...
Ancak bu şekilde ayakta kalmayı başarabilir ve bu şekilde yaşadığı hayatı anlamlı kılmaya çalışır.
Bazı insanlar günümüzde içi boşaltılan değerlere, sahteliklere, yapmacık duygulara ve ikiyüzlülüğe inat tüm bunları bir kenara bırakıp, samimi olan ve yürekten gelen tek tutamağını arar, durur.
Gerçek sevgiyi !..
Birbirine yeteceği, kendisiyle birlikte düşünen, duyan, seven bir sevgiliyi ve hissedilen bir sevgiyi…
Bazı insanlarsa şu koca Kainatın Ruhu’nun, İlahi Ruh’ un bir parçası olduğunu ve O İlahi Ruh’ un da insan ruhuna bir esintiyle üflediğini bilir ve tutunacak bir dal olarak da o ilahi iksirin peşinden koşar. Bu iksirden içince de ilahi olan aşk’ a, Allah aşkına ulaşır. Ve bu ipe sımsıkı tutunur. Böyle anlamlı kılmaya çalışır yaşadığı hayatı ve böyle ayakta kalabilmeye çalışır fırtınalı denizlerde…
Aslında binbir zorluk ve zahmetle karşılaştığımız şu hayat yolculuğunda yolumuzu aydınlatması için önümüze bir ışık tutması gayesiyle bizlere verilen iki fener var; Akıl ve Kalp. Yeri geldiği zaman gitmemiz gereken yönü gösterirler bizlere bazense öylece susarlar hiçbir şey demezler. Akıl ve kalbin sustuğu noktada ise Aşk ve İnanç devreye girebilmeli. Aklımız ve kalbimizin tıkandığı yerde, takatinin artık kalmadığı noktada karşımıza çıkan amansız yokuşları Aşk ve İnanç’la aşabiliriz. Bir ‘tutamak’ ararken bu hayat köprüsünde ve güvenle geçebilmek için bir noktadan bir diğer noktaya bizlere verilen bu fenerleri yanımızdan eksik etmemeli ve her zaman onların rehberliğine başvurmalıyız. Akıl, Kalp, Aşk ve İnanç’ın çıkılan bu yolda yol arkadaşları olduğu unutmamalı.
Aslında hep arayış halinde geçecek gibi geliyor bazen yaşam. İnsanın kendisine olan yolculuğu kendini arayışı, kendini bilmesi ve hakikati anlayabilmesi…
Acaba diyorum gidilen yol mudur önemli olan yoksa gidilen yolun sonunda varılacak olan sonuç mu ya da yürür halde olduğumuz şu hayat köprüsünde bizi ayakta tutan, tutunabilme çabasında olduğumuz ‘tutamak’lar mı?