İrfad ve Tefrid | Ercüment Züngür | Köşe Yazıları...
Erasmus programı dâhilinde ülkemizi ziyarete gelen ve iki farklı üniversitede gözlemlerde bulunan bir Fransız öğrenci iki üniversite arasındaki gözlemlerini şu şekilde anlatıyor: ‘’ Koç Üniversitesi’nde gözüme çok farklı durumlar takıldı. Bir öğrencinin sahip olabileceği her şeyin en lüksüne oradaki öğrenciler sahipti. En iyi arabalar, en pahalı çantalar, en iyi markaya sahip gözlükler, üzerinde neredeyse onbinlerce liralık aksesuarlar ve bunların aksine derslere çokta önem vermeyen öğrenciler vardı. Bu durum beni çok şaşırttı çünkü Fransa’da ne kadar zengin olursan ol, her öğrencinin normal bir eğitim alması için asla lükse kaçılmaz ve bu aşırı lüks hayat bir seçimmiş gibi çocuklara sunulmaz. Aynı şekilde İstanbul Üniversitesi’nde yaptığım gözlemlerde ise, bir önceki üniversite ortamına göre öğrenciler daha az imkâna sahiplerdi. En ucuz yemeği yemek için bir saat sırada bekleyen öğrenciler gördüm, kalacak yere gitmek için bir saat yürümek zorunda olan ve masraflarını karşılamak için başka işlerde çalışmak zorunda kalan öğrenciler gördüm. Bunların aksine öğrencilerin derslerine daha çok önem verdiğini ve her fırsatta ders çalıştıklarına şahit oldum. Galiba Türkiye’de orta düzey bir eğitim anlayışı yok, ya çok zenginlerin gittiği okullar ya da çok fakirlerin gittiği okullar var.’’
Bu hikâyede yaşanılan durumun anlatacağımız ifrad ve tefrid kavramları ile ilgili güzel bir örnek olduğunu ve konuyu anlamamıza yardımcı olacağını düşünüyorum. İfrat ve tefrit iki uç noktaya işaret eder. Kişi uçların değil, orta yolun ve dengenin insanıdır. Bu konuda Peygamber Efendimiz s.a.v.’in dinin kolaylık olduğunu; orta yoldan ayrılıp aşırı gideni dinin mağlup edeceğini haber vermesi, bu hususta ölçülerimize dikkatimizi çeker. Yapacağımız her işte veya vereceğimiz her bilgide ölçüleri çok iyi bir şekilde yapmamız gerektiğini ve bununla birlikte dinimizde de aşırıya kaçan her turlu uygulama ve söylentilerden de uzak kalınmasını öğütlemektedir. İfrat, bir konuda normal ölçülerin ilerisine gitmek, tefrit ise gerisinde kalmaktır. Bu bakımdan ifrat aşırılığı, tefrit ise tembellik ve gevşeklik ile gerekeni ihmal etmeyi ifade eder. Hem dinimiz hem de Anayasamız tarafından her ikisinin de yasaklanması, bu iki halin de kişiyi istikametten saptırmasındandır. Kişinin rotası, ancak ne yapması gerektiğini bilip ve yapması gerekenleri en doğru dengede tutması ile aydınlanır. Belli bir dönemden sonra bazı insanların(ABD) lüks hayatı için bazı insanlar(Burundi) bir kuru ekmeğe mahkum bırakıldı. Bu iki uç nokta tefrid ve ifrad konusuna iyi bir örnektir. ‘’Kısaca 20. yüzyılın sona erdiği 1990’larda “tarihin sonu”nu ilan edenlerin pompaladığı iyimser hava, kısa sürede “medeniyetler çatışması”nın piyasaya sürülmesi ve özellikle de 11 Eylül 2001’de yaşanan saldırılar sonrasında küresel egemenlik savaşının iyice kızışması ile dağıldı. “Uzun yirmi birinci yüzyıl”ın ilk çeyreğinde bildiğimiz hâliyle dünyanın ve insanlığın geleceği hakkındaki belirsizlik ve kaygıların gerçekleştiğine şahit olmaktayız. Önceki asırdan müdevver iklim değişikliği ve küresel ısınmanın yol açtığı olumsuzlukların yanında küresel egemenlik savaşının terör örgütleri de dâhil çeşitli unsurların kullanıldığı vekâlet savaşları yoluyla bir nevi “üçüncü dünya savaşı” olarak yeryüzünde büyük yıkımlara, katliamlara, göçlere yol açtığına şahit olmaktayız. Bir yanda baş döndürücü teknolojik gelişmeler öte yanda dünyayı giderek saran korona virüsü salgını, önümüzdeki süreçte mahremiyetin ortadan kalktığı, G. Orwell’ın 1984 romanındaki gibi, herkesin ve her şeyin Büyük Birader’in gözetim ve denetimi altında tutulduğu bir dünyaya koşar adım girdiğimizi göstermektedir.’’
Sizleri daha çok bilgi karmaşası ile yormadan bu konuda neler yapılabileceği, ifrat ve tefrit arasında itidale nasıl varılacağına değinip bitirmek istiyorum. Aklıselimden, makul olandan bahsetmenin âdeta renksizlik, vasatlık sayıldığı bir dünyada itidal-denge tavsiye eden bir anlayışa ne kadar itibar edilir? Çağımızın en belirgin özelliklerinden biri de “çılgın”, “sıra dışı”, “aykırı” olana rağbet… Elbette ki insanlık tarihinde önemli atılımlar, buluşlar vb. sıra dışı insanlardan, olagelene riayete ram olmayıp icat çıkaran şahsiyetlerden gelmiştir. Ancak şurası da muhakkak ki insanlık tarihinde önemli rol oynayan bu insanlar ile şöhret ve çıkar için her türlü yolu mubah görenleri bazen karıştırırız. Kur’an ve Sünnet’e aykırı olduğu iddiasıyla her türlüğü yeniliğe karşı çıkan “Kadızadeliler” ve türevleri, kendi çıkarları için olayları kendi pencerelerinden yorumlayan ve kendi kuyusuna su taşımayan her yeniliği haram sayanlar birer engeldir. Aynı şekilde kendi çıkarları için her turlu kitle imha silahlarını geliştirip kullanan ve kendi insanın lüksü için dünyayı tahribata sürükleyenler de birer engeldir. Burada önemli olan insanlık için ve çocuklarımızdan bize emanet olan dünyayı en doğru şekilde koruyarak ve tüm insanları bir sayıp emaneti sahibine teslim etmektir.