Minik kız ne yapsa ne etse bir türlü gözüne uyku girmiyor. Bu bir heyecan değil ya da bir beklenilen, özlenilen ve bir mutluluk değil. Karnı açtır çocuğun, akşam babası eve gelmemiştir, yarın da gelmeyecektir ve hiç gelmeyecektir çünkü en son evden ekmek aramaya giderken vurulmuş ve öldürülmüştür. Annesi de yok, o da yarım çatı tek odalı kalmış bu evin diğer yıkılmış enkazının altında kalarak diğer çocukları ile hayata veda etmiştir. Çocuk yalnızdır, kimsesi yoktur, içinde kaldığı tek odalı harabenin camından dışarıya bakamayacak durumdadır, çünkü korkuyor. Dışarıya çıksa koşacaktır hem de çok güzel koşacaktır hatta gülecektir ve en sevdiği oyuncak bebeğine sokağın canlı-cansızlarını gösterecektir. Ama koşacak bir sokak bırakmamış büyük büyük adamlar, gülecek bir umut ve birlikte gülecek başka bir çocuk bırakmamış büyük büyük adamlar. Şöyle elini etrafına atsa, oyuncağını arasa eline gelecek olan büyüklerin silahları ile kuma dönüşen taşlar olacaktır.  Aslında oyuncak bebeği de yoktur, onu da almışlar ellerinden. Minik kız kaç gündür yemek yememiş, aslında korkusundan açlığını hatta acısını da unutmuş. Büyük gibi davranıp hayatta kalmak istiyor ama hangi büyük? Evini başlarına yıkan büyükler gibi mi? Hayır, bedenini değil aklını büyük tutmak istiyor ve imkânını bulursa az daha hayatta kalmak isteyecektir.

Dünyanın en unutulmuş köşesinde ya da sadece işlerine gelince hatırlatılan o köşede minik kız için hayat masum bir oyun alanından uzaktır.    Savaşın, açlığın, sömürünün ve göçlerin karanlık gölgesi altında büyüyen minik kız, her gün hayatta kalma mücadelesi veriyor ve onun gözlerinde gördüğümüz derin hüzün, yaşadıkları acıların birer yansımasıdır. Büyüklerin, kötü büyüklerin kurdukları bu oyunda ve Savaşın ortasında kalan minik kız, evlerinin yıkıldığını, sevdiklerinin kaybolduğunu ve güvende hissetmesi gereken yerlerin birer harabeye döndüğünü görür. Onun kulaklarında patlayan bombaların sesi, kalbinde derin yaralar açmış. Oysaki minik kız, barış içinde büyümeyi, oyunlar oynayıp hayaller kurmayı ne çok ister.

Minik kız için açlık bunların bir sonucudur. Bir dilim ekmek için gözlerinde beliren umut çok geçmeden yerini çaresizliğe hatta imkânsızlığa bırakıyor. Bir büyük karşısına çıkıyorsa ilk onun eline bakar minik kız, eline bakar ve kendisini öldürecek bir silah olup olmadığına emin olmaya çalışır. Aklına o anda açlığı gelmez, acaba öldürecek mi beni der, hani öldürecekse de acaba nasıl öldürecek diye düşünür.  Gücünün ona yetmeyeceğini bilir, hani kaçmaya çalışsa da nereye kaçacak ki, az ötede başka bir büyük adam daha var. Sokaklar yıkık her yer ulu ortada ve çıplak ayakla nereye kadar kaçabilecek ki. Hani olacakların içerisinde belki ölüme daha sıcak sarılabilecektir.

Savaş bir sonuç değil minik kız için, bir başlangıçtır. Sömürülecektir, adalet olmayacak, eşitlik olmayacak ve minik kızın tüm hakları ellerinden alınıp büyüklerin aklına ve vicdanına bırakılacak. Hayalleri ellerinden alınacak hatta bir saat sonrası için bile hayal kurmasına izin verilmeyecektir. Dedesinin, babasının topraklarında bir yabancı olarak yaşayacak ve izin verilirse başka topraklara göçe zorlanılmazsa ve kendinden kat be kat büyüklere satılmazsa bu topraklarda ölecektir. 

Minik kız için belki de yakıp yıkılmış, kendinden olan hiçbir kişinin kalmadığı topraklardan göçe zorlanılması bir kurtuluştur. Ama yola düşecektir minik kız, bilmediği topraklara, hep yabancılar olacak karşında ve güvenmek zorunda kalacak, kaderini onların ellerine teslim edecek. Minik ellerini onların kalbine koyacak ve dualar edecek, o kalpte bir başka yıkıcı büyük olmamasını dileyecek. Artık huzur, mutluluk ve oyun olmayacak biliyor, bari canını acıtmadan rahat bırakılmasını isteyecek. 

Minik kızımızı tanıdık, bu zor zamanların çocuklarından biridir o, onun gibi en büyük acılarla ve en derin yaralarla büyüyen milyonlarca çocuk var. Onların gözlerinde gördüğümüz acı, dünyanın adaletsizliğini ve insanların birbirine olan zulmünü hatırlatıyor bizlere. Bu çocukların her biri, daha iyi bir yaşamı, sevgiyi, güveni ve barışı hak ediyor. Onların yaralarını sarmak, umutlarını yeniden yeşertmek, hepimizin ortak sorumluluğudur.

Her çocuğun, barış içinde, tok, özgür ve güvenli bir yaşam sürmesi dileğiyle...