“Şarka bakmaz garbı bilmez, edepten yok payesi bir kızarmaz yüz, bir yaşarmaz göz bütün sermayesi.” (M. Akif Ersoy)
Resulullah (sav) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Utanmazsan ya da yaptığında utanmayacaksan dilediğini yap" (Buharî, Edeb, 78) Resulullah bu sözüyle, insana özgü duygulardan utanmanın insanı kötülük yapmaktan men etmek bakımından ne kadar değerli olduğunu veciz bir şekilde ifade etmektedir. Utanma duygusuna “haya” da denilmektedir. Haya kelimesi, bir diğer açıdan Allah korkusu, günahlardan kaçınma ve edep manalarına da gelmektedir.
İslâm bilginlerinden Mâverdî, hayâyı; Allah’a, insanlara ve kişinin kendine karşı hayâsı olmak üzere üç kısımda ele almaktadır.
- Allah’a karşı hayâ, O’nun emir ve yasaklarına uymak,
- İnsanlara karşı hayâ, onlara eziyet etmemek ve yanlarında çirkin işler yapmaktan ve çirkin sözler söylemekten kaçınmak,
- Kişinin kendine karşı hayâsı ise, edepli olmak demektir.
Yunus Emre ne güzel demiş: “Gezdim Halep ile Şam’ı, Eyledim ilmi talep. Meğer ilim bir hiç imiş, illa edep illa edep.”
Utanma, insanları hayvanlardan ayıran önemli bir özelliktir. Kapsam ve derinliği kültürden kültüre değişmekle beraber, temel bir kısım davranışlar bakımından bu hissin neredeyse evrensel olduğu ifade edilebilir. “Ar damarının çatlaması” olarak tabir edilen ve eskiden ayıpladığımız şeyleri artık ayıp bulmayıp yapmaktan çekinmediğimiz zaman bu duygunun yok olduğu anlamına geliyor. Utanma duygusu bir defa yok olduğunda da, maalesef bunu geri getirmek oldukça zor.
Ingmar Bergman'a sormuşlar; “Gidişat kötü, dünya nasıl kurtulacak?” diye. “Utanç!” diye yanıtlamış Bergman, "Dünyayı bir tek utanç kurtarabilir."
Utanma hissi, yani haya, çocuklara erken dönemlerde kazandırılmalıdır ki, onlar tarafından içselleştirilerek bir yaşam biçimi haline getirilebilinsin. Bu terbiye öyle verilmelidir ki, çocuklarımız statüsü ne olursa olsun herkes karşısında haya duyabilsinler. Yerine göre bir büyük, yerine göre bir çocuk hatta bazen bir köpek karşısında dahi haya duyabilmeli insan. Utancı bu muhteva ve derinliğiyle çocuklarımızın zihninize yerleştirebilirsek; Bergman’ın dediği gibi bu kötüye gidiş durdurulabilir.
Haya hissi, sadece beden çıplaklığına mahsus değildir. Ruhun çırılçıplak kaldığı öyle haller vardır ki, insan asıl o zaman yerin dibine girmeli, siması insanın asıl o zamanlar alevlenmelidir.
Herkesin asgari seviyede dahi olsa hayâ melekesine sahip olduğu bir dünya düşünün!
Öyle bir dünya ki, insanlar gerek kendilerinden gerekse çevrelerinden haya eder olsunlar. Böyle bir dünyada hangi rezillik kendisine tutunacak bir dal bulur? Dünya ne kadar da güzel olur, öyle değil mi?
Yere çöp atmaktan, sorumsuzca tükürmekten hatta ve hatta kırmızı ışıkta basıp geçmekten utanırsa insanlar… Ne güzel olurdu öyle değil mi?
Söz gelimi sıra ile girilen yerlerde sırayı aşıp işini görmenin açıkgözlük olmadığını, sırada bekleyen diğer insanların haklarına bir tecavüz olduğunu öğretebilsek nasıl olur?
Küçük kızım yere çöp atan arkadaşlarını şöyle uyarıyordu: “Senin baban yere attığımız çöpleri toplayan bir görevli olsaydı, bu davranış senin hoşuna gider miydi?” Sahi gider miydi?
Bu nedenle hayâ hissini muhafaza etmeye azami özen göstermeli, bu hissin zayıflamasına izin vermemeliyiz.
Rabbim bizleri haya hissinden mahrum bırakmasın inşallah.