Pazartesi günü, 19 günden bu yana kaybolan Narin çocuğunun cansız bedenine ulaşıldı. Arama çalışmaları devam ederken ve bizler haberleri takip ederken aslında Narin’in çoktan öldürüldüğünü ve bir cinayete kurban gittiğini biliyorduk fakat bu durumu ne kendimize ne de birbirimize itiraf etmiyorduk. Haberleri takip ederken bir ihtimalde olsa Narin çocuğun kurtulmuş olması için dua ediyorduk.
“İşleneceğini herkesin bildiği bir cinayetin öyküsü…” Gabriel Garcia Marquez’in dünyaca ünlü romanı “Kırmızı Pazartesi” şöyle başlar; “Santiago Nasar, onu öldürecekleri gün, psikoposun geleceği gemiyi karşılamak için 05.30’da kalkmıştı. Rüyasında kendini koca koca incir ağaçlarından bir ormanın içinden geçerken görmüştü, incecik bir yağmur çiseliyordu…” Biz öldürüldüğü gün Narin’in nasıl uyandığını ve çocuk rüyasında neler gördüğünü bilmiyoruz. Umuyoruz ki son rüyasında okul arkadaşlarıyla birlikte, çok sevdiği okulunda , eğlenceli bir günün rüyasını görüyor olmasıdır. Kırmızı Pazartesi romanında diğer bir handikap ise cinayeti işleyenlere, toplumun asla cinayet işlemez kişiler nazarıyla baktıkları şahıslar tarafından cinayetin işlenmesidir. Tıpkı Narin çocuğu katletme iddiasıyla göz altına alınan 1.2. dereceden yakınları gibi. Bir çocuk ki, en çok güvenebileceği ve ona asla zarar vermeyeceğini düşündüğü kişiler tarafından, katledildiğine dair kuvvetli şüphe hepimizin vicdanında yaralar açmış ve topluma olan güvenimizi yerle bir etmiştir.
İşlenen cinayet ve cinayetin şekli kamu vicdanını derinden yaraladı. Hemen hemen her sene bu şekilde canice işlenen bir çocuk cinayetiyle kamuoyu sarsılmakta ve çocuğa karşı işlenen suçlar yeniden gündem olmaktadır. Çocuk, malumunuz üzere kanun ve toplum nezdinde, kendisini fiziki açıdan savunamayacak kişi konumundadır. Dolayısıyla korunmaya ve savunulmaya muhtaçtır. Cinayeti işleyen kişi elbet “adalet” önünde hesap verecektir. Fakat verilen ceza toplum vicdanını ne denli rahatlatacaktır? Verilen cezanın hukuki olması ile adil olması arasındaki fark bu yargılama ile bir kez daha tartışılmaya açılmalıdır. Cezaların caydırıcılığı ilkesi, Narin çocuk özelinde incelendiğinde, faillere verilecek ceza diğer çocukların istismara veya cinayete kurban gitmesinde engelleyici olacak mıdır? Ben size cevabı peşinen söyleyeyim kocaman bir hayır.
TÜİK’in 2023 verilerine göre güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocukların karıştığı olay sayısı 537 bin 583 oldu
Bu olaylarda çocukların 242 bin 875'i mağdur olarak, 178 bin 834'ü suça sürüklenme sebebiyle (kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiasıyla), 84 bin 751'i bilgisine başvurma amacıyla, 15 bin 716'sı kayıp (hakkında kayıp müracaatı yapılıp daha sonra bulunan) olması sebebiyle, 11 bin 179'u kabahat işlediği iddiasıyla, 4 bin 228'i ise bu nedenlerin dışında kalan diğer nedenlerden dolayı güvenlik birimlerine geldi veya getirildi.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre güvenlik birimlerine getirilen suç mağduru çocukların %10’u “cinsel suç” mağdurudur. Cinsel suç mağduru çocukların 1.478'i erkek,11.211'i kız çocuğu olmak üzere toplam mağdur sayısı 12.689’dur. Cinsel suçlara maruz kalan çocukların %59.45’ini 15-17 yaş grubu, %22.88’ini 12-14 yaş grubu, %17.57’sini ise 11 yaş ve altındakiler oluşturmaktadır (TÜİK, 2015).
TÜİK verilerinde de anlaşılacağı üzere çocuklara karşı işlenen suçlar istatistiksel olarak gayet yüksek bir orandadır. Bu durum ceza kanununuda ki ilgili ceza maddelerinin hiçbir caydırıcılığının olmadığı görüşünü doğrulamaktadır. Burada iş kanun koyucu olarak yasama ve yürütme erklerine düşmekte olup, özellikle çocuğa karşı işlenen suçlar için caydırıcılığı yüksek cezaları içeren kanun maddelerinin ihdas edilmesi gerekmektedir. Bu durumun gerçekleşmesi ile toplumsal adalette sağlanacak, kamu vicdanı bir nebze olsun rahatlayacaktır.
Yazıma tüm çocukların, kırmızı pazartesilere değil, okul zilleri ile çınlayan ışıl ışıl, umutlu pazartesilere uyanmalarını temenni ederek bitirmek istiyorum. Narin çocuğa ve onunla aynı kaderi paylaşan tüm çocuklara cennet bahçelerinin en güzelini temenni ediyorum.