Toprağına âşık ve her kazancını toprağa borçlu olan bir halk ve halkı için var olan bir kişi. Toprak artık küsmüş vermiyor buğday, arpa, pancar, ceviz, portakal… Halk dertli, derdini anlatır dağa, taşa, kuşa… Bulmaz dermanını varır Mir Mihemed’e anlatır derdini, karşısında dinleyeni yok sırtı dönük, elinde içeceği, gitmelerini bekleyen ve arkalarından kahkahalı bir Mir. Tırpan sivri fakat biçmez otu-buğdayı, güç kalmamıştır kollarda bacaklarda, sabah yapmışsa kuru ekmek ile kahvaltı ve varsa akşamına bir tas tarhana ile Honaz çalışır da çalışır.

Son çare olarak varır Dicle Nehri’nin kıyısına ve bulur o bilge o cesur kişiyi; Elo Dino. Halkına aşık, halkını her zaman tüm gerçeklerin üstünde tutan Elo Dino davranışları, duruşu, güvenirliliği ve liderliği ile halkının her daim umudu olmuştur. Cizre halkı bu kuraklığa bu yokluğa karşı hangi çarelere başvuracağını ve neler yapması gerektiğini danışır. Nehirler kurumuş, tarlaları susuz, hayvanları yemsiz kalan halk oturur da dinler Elo Dino’yu.

Elo Dino dinler halkı ve söyler, ‘’ Bu zorluklara karşı bir olmalıyız, birlikte düşünüp çözümler üretmeliyiz ve birlikte çalışıp emek vermeliyiz.’’ Cizre ahalisinden en yaşlıları, en bilge kişilerini toplayıp konu ile ilgili meclisler yapar. Sonuç bellidir; yanlış sulama, su kaynaklarının yanlış kullanımı, çevrenin bilinçsizce kullanımı ve bazı kişilerin çıkarına çevrenin tahrip edilmesi. Bunların sonucunda ise kuraklık gelir, yokluk baş gösterir ve hastalıklar, ölümler…

Toplantılar toplantıları takip eder ve Elo Dino herkesten aldığı fikirleri bir torbaya koyar sonra halka sunar. Nehirler temizlenecek, nehirlere asla çöp atılmayacak, hep beraber nehrin her kenarına ağaçlar dikilecek, tarlalar için nehirden yeni kanallar açılacak ve suyun boşa akılmaması için sürekli kanallar takip edilecek. Sonunda istenilen olmuştur halk muradına ermiştir. Elo Dino önderliği ve bilgeliği sayesinde ağaçlar yeniden yeşerip meyve vermeye başlamıştır. Nehirler tekrar akmaya ve tarlalar tekrar yeşermeye başlamış, hayvanların içerisinde açlık ve sağlıksızlıktan dolayı kol gezen hastalıklar yavaş yavaş yok olmaya başlamıştır. Bu sayede halk hem çevre kullanımı hem de çevre bilincini edinmiş şekilde daha refahlı bir hayata kavuşmuş oldu.

 Elo Dino’nun bu liderliği ve bilgeliği Mir Mihemed’in kulağına gider. Mir planlar üstüne planlar kurup Elo Dino’yu bir şekilde derdest eder ve tutuklatılır.  Elo dîno, Birca Belek’teki Mem Zindanı’na götürülür. Zînê’nin sevdalısı ve Zine için deli olan Mem, bu zindana atıldığı için buraya “Mem Zindanı” adı verilmiştir. Elo Dino işkencelerle öğün geçirir ve omuzları işkenceci tarafından deldirilir. Delinen omuzlarının üzerine yanan bir mum bırakılır. Elo’nun gözleri kızıllaşır, canı yanar ama ağlamaz. Sanki bu acı ona bilindik geliyordu. İşkence esnasında Mir Mihemed, Mem Zindanı’na gelir. Elo’ya biraz acır halde bakar ve Elo’ya sorar: “Senin düştüğün bu halden daha kötü bir hal var mıdır?” “Evet, var” der Elo. Mir meraklanır: “Nedir?” der.  Elo işkencenin acısıyla cevap verir: “Bir gün evine çok uzaklardan bir tanrı misafiri gelir. Çok açtır ve senden sadece bir tas süt ister. Evde süt olmadığından sen ve eşin birbirinize biçare halde bakarsınız. Ve tanrı misafiri aç halde yoluna, yani ölüme devam eder. Bu hal her halden daha kötüdür ” der. Ve devam eder ‘’ Benim halkım bana boş bir tasla geldi ve az süt az su az yeşillik istedi, çaresizlik ile onlara bakmadım, vardım aklımla kavga ettim ve buldum dermanı, sen koskoca Mir Mihemed, sana gelenlerden bir gülerli suratı dahi eksik ettin. Burada Mir sensin ama halkın için de sen kimsin ki’’ der. Mir, Elo’nun bu cevabıyla başını okşar da düşünür. Gözleri yaşaran Mir işkencecilere “işkenceyi durdurun ve Elo’yu salıverin” der. Ama artık çok geç olmuştur. İşkence’nin tesirinden kurtulmaz Elo ve orada canını verir.