Şehrivan ailesi ile birlikte geçirdiğimiz 4 yıllık süre içerisinde önemli felsefecilere, tasavvufçulara ve âlimlere değinme imkânını kazanmıştım. Bu yazımda ise önemli Kürt âlimlerden olan Ehmedê Xani’ye değinmeye çalışacağım.
Ehmedê Xanî, 17. yüzyılda yaşamış olan ve Kürt edebiyatının en önemli figürlerinden biri olarak kabul edilen bir Kürt filozofu, şairi ve yazardır. Tam adı Ahmed Khani olan Ehmedê Xanî, 1650 yılında Hakkâri bölgesindeki Xanikan köyünde doğmuştur. Ehmedê Xanî'nin en bilinen eseri, Kürt halkının sevda, aşk ve ayrılık hikâyelerini anlatan "Mem û Zîn" adlı epik şiiridir. Bu eser, Kürt edebiyatının temel taşlarından biri olarak kabul edilir ve Kürt Romeo ve Juliet'i olarak da bilinir. Mem û Zîn, aynı zamanda Kürtlerin kendi kaderini belirleme hakkını ilk kez dile getiren bir eser olma özelliğini taşır.
Eserlerinde sıklıkla aşk, adalet ve insan hakları gibi temaları işleyen Xanî, Kürt dilinin ve kültürünün korunması ve geliştirilmesine de büyük önem vermiştir. Xanî'nin çalışmaları, Kürt edebiyatının ve dilinin gelişimine büyük katkıda bulunmuştur.
Xani’nin önemli eserinden olan Mem u Zin hikâyesine kısaca değinecek olursak;‘’Erkek kıyafetinde gezmeye çıkan Zin'in Mem ile sokakta birbirlerini görmesiyle başlayan ve ardından hızla büyüyen aşk, zamanla kentte herkes tarafından bilinir hale gelir. Ancak, Zin'in abisi bey Mir Zeynuddin'in kapıcılığını yapan ve halk arasında "Beko" olarak çağrılan Bekir, ikiyüzlü ve fitne kişiliğiyle Mem ile Zin'in aşkına engel olmaya çalışır. Bekir, bey Mir Zeynuddin'in Mem ile iddialı satranç oyunu sırasında hile yaparak, Mem'in yenilmesini sağlar. Mem bunun üzerine beyin kız kardeşi Zin'e duyduğu aşkı itiraf eder. İtiraf üzerine Mem, bey tarafından zindana atılır. Bir süre sonra bey Zeynuddin, Mem ile Zin arasındaki aşkın ilahi aşka dönüştüğünü anlayınca Zin'e, Mem'i zindanda görmesi için izin verir. Zin'in zindandaki ziyareti sırasında Mem ölür. Bunun üzerine Mem'in sadık arkadaşı Tacdin, Bekir'i öldürerek intikam alır.
Mem'in şehitliğe gömülmesinin ardından Bekir'in farklı yere gömülmesini isteyen bey Zeynuddin'e bu kez kardeşi Zin karşı çıkarak, Bekir'in Mem'e yakın yere gömülmesini ister ve bu isteği kabul edilir. Gömülmenin ardından Mem'in mezarı başından hiç ayrılmadan ağlayan Zin, burada ölür. Bey, Mem'in mezarını açtırarak, Zin'i de oraya gömer.’’
‘’Altmış bölüm ve yaklaşık üç bin beyitten oluşan ve mesnevi tarzında yazılan eseri 1959 yılında Kürtçeden Arapçaya düz yazı olarak çeviren ise yine Ahmed-i Hani gibi Cizre’nin havasını teneffüs etmiş bir müderris olan merhum Prof. Dr. Said Ramazan El Buti’dir. Tabir-i caizse böylece esere ikinci bir müderrisin eli değmiştir. Ramazan El Buti 1929 yılında Cizre’nin Yağmurkuyusu (Cileka) Köyü’nde doğmuş ve 1934’te beş yaşındayken ailesiyle beraber Suriye’ye göçmüştür. Kürt kökenli birisi olarak Botan’dan çıkıp Suriye’nin eğitim siteminde profesörlüğe kadar yükselmesi, bazı önemli görevler alması, ayrıca çok geniş bir ilgi alanına sahip olması ve çeşitli konularda çok sayıda eserler vermesi dikkat çekici bir kişiliğe sahip olduğunu göstermektedir.
Buti’nin Cizre’de doğmuş olması ve bu hikâyeyi geceleri annesinden dinlemiş olması, eserin ruhunu doğru yansıtması bakımından önemli bir ayrıntıdır. Çocukken sıcak bir yaz gününde Cizre’de bir evin damındaki döşeğinde yıldızlara bakarken bu hikâyeyi dinleyen birisiyle, onu kitaplardan okuyanın hali aynı olmasa gerektir. Tabi ki de bu hikâye en güzel o bölgenin çocukları tarafından anlatılabilir ya da nakledilebilir.’’ Bizim de çocukken ninemizden-dedemizden dinlediğimiz bu aşk hikâyesini, aslına sadık kalarak hem Ehmedê Xani’nin hem de bu değerli eserin önemini sonraki nesillere aktararak nesiller boyu yaşam alanını bulmasını sağlamalıyız.