Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutlama hazırlandığımız bu dönemde, eğitim öğretimin bizim için 100 yıllık surede hangi konumda olduğu, ne kadar geliştiği ve hangi sorunların devam ettiği önemlidir. Milli Eğitim Bakanlığımız da bu doğrultuda Cumhuriyetimizin 100. Yılına yakışır şekilde bir vizyon geliştirdi. 2023 eğitim Vizyonu’nun temel amacı; çağın ve geleceğin becerileriyle donanmış ve bu donanımı insanlık hayrına sarf edebilen, bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı, nitelikli, ahlaklı bireyler yetiştirmektir.
Yarın okullarda ilk ders zili çalacak ve yaklaşık on sekiz milyon öğrencisi, bir milyona aşkın öğretmeni ile eğitim çarkımız dönemeye başlayacak. 100 yıla aşkın sürede bu çarkın geliştirilmesi, eksikliklerin giderilmesi, yanlışların düzeltilmesi için birçok düzenleme yapılsa da eğitim sisteminin bazı sorunları hala devam etmektedir. Bu sorunlar daha önce yapılan birçok çalışmada da belirlenmiştir. Bu sorunlar arasında özellikle sistemin aşırı merkeziyetçi yapısı, eğitim yöneticiliğinin meslekleşmemesi, liyakatsiz ve adamcılık sisteminin kronikleşmesi, eğitimde söz hakkına sahip olanların eğitimden uzak kişilerden oluşması, öğretmen yetiştirme sistemi, eğitime erişimde yaşanan eşitsizlikler, mesleki teknik eğitim gibi sorunlarda herhangi bir iyileşme görülmemektedir. Gün geçtikçe de halk nezdinde en güvenilmeyecek çark haline gelmektedir. Eğitimin merkeziyetçi yapısı devam etmektedir çünkü her karar merkez örgüt tarafından alınmaktadır. Merkezden alınan kararlar ve sahada bu kararların karşılığını görülmemesi eğitim çarklarının dönmemesine sebep olmaktadır. Merkezdeki kişilerin eğitimden uzak olması ve sadece iş görme hedefiyle görevlendirilmesi bizi daha başka 100 yıllara bel bağlamamıza sebebiyet vermektedir.
Öğretmen yetiştirme sisteminin sorunları da devam etmektedir çünkü Türkiye’de öğretmen yetiştirme işi eğitim fakültelerine bırakılamamıştır. Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencilerinin öğretmen yapılmaya çalışılması, “bilen öğretir” düşüncesinin hala değişmediğini göstermektedir. Bu sorun temelde çok önemli bir insan gücü planlaması sorunudur. Türkiye’deki bütün üniversitelere fen edebiyat fakültesi açılmış ve belli bir süre sonra bu fakültelerin mezunları çok önemli istihdam sorunları yaşamaya başlamıştır. Fen edebiyat fakültesi mezunlarının istihdam sorunu yaşaması fakültenin işlevini sorgulanır hale getirmiştir. Fakültelerde alınan eğitimlerin sahada karşılığının olmaması ve öğretim görevlilerinin çoğunun sınıflardan, köylerden, köy okullarından hatta merkezi okullardan bile çok uzak olması işin çözümü noktasında bize bir ışık vadetmiyor. 19 Kasım da yapılacak öğretmen kariyer sınavına yaklaşık 600 bin öğretmen girecek ve bu öğretmenler sınava kadar dersleri ne kadar verimli işleyecekler, çocukları ne kadar güdüleyecekler ve ne kadar aklen-ruhen sahada olacaklar? Güncel olan ve bir turlu çözüme kavuşturulamayan bu sorun bile eğitimimizin vereceği meyveleri sorgulattırıyor. Sınavlarla, mülakatlarla ve belirsizliklerle öğretmenlik artık nefret ettirilen ve çile zulüm gözüyle bakılan bir meslek haline getirildi. Eğitime erişimde sorunlar vardır çünkü Türkiye’de doğu-batı, kır-kent, kız-erkek gibi konularda eğitim sorunları devam etmektedir. Aynı değerlendirmeye tutulan öğrenciler arasında bu tur sorunların olması öğrenciler arasında çok büyük başarı farklılıkların doğmasına sebebiyet vermektedir. Aynı zamanda toplum dinamiklerine ters akılların eğitimde aktif rol alması ve bazı çevrelerin eğitimi tekeline alması çocukların bilimden, fenden ve yeni yüzyıla uyumundan uzaklaşmasına sebebiyet vermektedir. Hızlı nüfus artışı, dışarıdan alınan milyonlarca göçmen ve kontrolsüz yerleşimler bizi sınıfların dışını daha çok düşünmeye sevk etmektedir.
Burada sorunları sayfalarca sıralayabilirim ama eminim hepiniz benden daha çok bu sorunlara vakıfsınızdır. Burada sorunları daha da uzatıp içinizi karartmak istemiyorum ve işin çözüm noktasına bakıp neler yapabileceğimize değinmek istiyorum. Türkiye’de hiçbir zaman partiler üstü bir eğitim politikası oluşturulamamış; Eğitim bir milletin var olmasında olmazsa olmaz bir beyindir, ne bir partinin ne de bir saplantılı ideolojinin tekeline bırakılmamalıdır. ‘’Eğitimde tasarruf olmaz’’ sözünü kendimize akıl bilip devlet bütçesinin önemli bir kısmını bu alana kaydırmamız gerekmektedir. Tasarruf kişilerin zihniyeti ve doymak bilmeyen midelerine karşı olmalı, çocukların sırasından, defterinden, kaleminden ve geleceğinden tasarruf olmamalıdır. Ayrıca, 2005 ten bu yana benimsenen öğrenci merkezli eğitimin klasik ezberci eğitimden uzaklaşamadığını somut olarak görmekteyiz. Bunun için yapılacak doğru ve akla uygun planlamalarla bu sorunu öğretmenlerin işbirliği ile çözüme kavuşturmalıyız. Bundan sonraki süreçte özellikle önem kazanacak olan konular eğitim hizmetlerinin dezavantajlı çocukların özel koşullarına yanıt verebilecek biçimde geliştirilmesi, eğitim alanındaki insan kaynağının kapasitesinin güçlendirilmesi ve eğitim yönetimindeki yapı ve süreçlerin iyi yönetişim ilkelerini yansıtacak biçimde düzenlenmelidir. Sınavlarda akla hayale sığmayan sadece ego tatmin içeren soruları azaltıp daha düzgün sorularla çocukları eğitimden soğutmaya sebep vermeyecek değerlendirme ölçekleri geliştirilmelidir.
Tüm kademelerde öğrenme çıktılarının geliştirilmesine yönelik çabaların yoğunlaşarak işin aşçılarıyla ve dönütlerle yapılması bizim için öncelikli olmalıdır. Eğitim kalitesini iyileştirmek için kritik faktör olan öğretmenlerin desteklenmesi gerektiği konusuna ciddiyetle yaklaşılmalı, öğretmenleri bezdirecek ve aklını eğitimden uzaklaştıracak her turlu uğraştan izole edilmelidir. Ekonomik çözümleri hallolmuş öğretmenlere yenilikçi uygulamalardan öğrenen, etkileşime dayanan yöntemleri kullanan, akran koçluğunu harekete geçiren, yeniliklere açık ve bilimle arkadaş olacak bir ortam oluşturulmalıdır. Öğretmenin yetiştirilmesi, istihdamı ve mesleki gelişimi, eğitim ortamları, kurum kültürü ve okul liderliği, ilköğretim ve ortaöğretimin güçlendirilmesi, ortaöğretime erişimin sağlanması, spor, sanat, beceri ve değerler eğitimi, psikolojik danışma, rehberlik ve yönlendirme konuları her eğitim şurasının temel konularından olmalıdır. Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETAV) için 2009 da yapılan “Türkiye’de Millî eğitim sistemi: Yapısal Sorunlar ve öneriler” adlı araştırmada, Elde edilen bulgulara dayalı olarak “Türkiye’de izlenen eğitim politikalarında, millî eğitimin bütüncül bir sistem olarak ele alınmadığı ve dolayısıyla sistemin unsurları üzerinde yapılan değişikliklerin, sistemin diğer unsurları üzerindeki etkisinin yeterince analız edilmeden yürürlüğe konulduğu ileri sürülmektedir (Gür & Çalık, 2009).
Bakanlığın 1940-1970-2000 ve 2022 yıllarında ortak olan ve onca yıla rağmen çözülemeyen zayıf yanlarından bazıları şunlardır: 1- Bakanlıkta tekrarlanan işler ve aynı görevleri gerçekleştiren birimlerin olması. 2- Sınıf mevcutlarımın fazlalığı, ikili öğretimin ve birleştirilmiş sınıf uygulamasının devam atması. 3- Öğretmen yetiştirme ve istihdamında arz-talep dengesinin yeterince kurulamaması ve bazı bölgelerde yaşanan hızlı öğretmen değişimi. 4- Eğitim planlamalarının kısa dönemli yapılması ve sık sık değişiklik yapılması. 5- Sınıf mevcudu standartlarının ülkenin her tarafında sağlanamaması. 6- eğitime erişimde istenilen düzeye ulaşılamaması ve okullarda sunulan eğitim hizmetlerinin niteliğinin aynı düzeyde olmaması. 7- Hizmet öncesi eğitim veren yükseköğretim programları ile Bakanlığın istihdam stratejilerinin örtüşmemesi. Bakanlığın yukarıda belirlemiş olduğu zayıf yönler daha önce yapılmış olan araştırmalarda belirlenmiş olan sorun alanları ile paralellik göstermektedir. Ancak bu sorunların kökten çözümü yerine genellikle günü kurtaran geçici düzenlemelerin yapıldığı görülmektedir. Görüldüğü gibi devlet okulları bünyelerinde reform yapabilmekte, gelişme gösterebilmekte ancak temel yapısal değişikliklere kalkışmamaktadır. Her şeye rağmen yeni eğitim öğretim yılının Cumhuriyetimizin 100 yılına yakışır şekilde olmasını temenni ediyorum.
Ercüment ZÜNGÜR