Türkiye’nin, bu coğrafyanın hatta belki de dünyanın stratejik, doğal ve bir çok anlamda çok nadide ve nevi şahsına münhasır kentlerinden birisi olan Van, bu avantajına rağmen tarihi sürecin de en bahtsız illerinden.
Her fırsatta kentin ne kadar önemli, güzel ve özel bir kent olduğunu konuşsak da geçmişinde hep acı hikayeler olan bir kentin sakinleri olduğumuzu da unutmamamız gerekiyor.
Önemli bir merkez olması nedeniyle bir çok medeniyetin burada hüküm sürmek için verdiği mücadele ile yaşanan yıkımların yanında kentin doğal olarak da yaşadığı yıkım süreçleri oldukça fazla.
Mesela bu kent defalarca yıkımı yaşamış bir kent.
1915 olaylarına kadar şu anki Van Kalesi eteklerinde olan Van kenti o yıkımdan önce birkaç kez o alanda yıkılıp yeniden yükselen bir kent aslında.
Şu an sınırları içerisinde yaşadığımız Van çok eski bir Van değil yani.
Bu kimbilir kaçıncı Van.
Ondan önce Van Kalesi civarında şekillenen, yapılanan ve şekil değiştiren bir Van Şehri var.
Yönetmek isterken yıkımlar yaşayan bir Van…
Sadece bu mu?
Değil.
Tarih boyunca felaketleri de hiç eksik olmamış Van’ın.
Son 100 yılda çok acı depremler görmüş, bu depremlerle de defalarca yıkılmış, yerle bir olmuş.
Bazen deprem bazen sel…
Bazen çığ bazen kuraklık…
Anlayacağınız eşsiz bir kent olarak kalmamış bu kent.
Hep olumsuzluğu, yıkımı yaşamış.
Bu felaketlerden en büyüklerinden birisi de çoğumuzun yaşadığı ve hatırladığı 2011 depremi oldu.
O deprem en azından diğer yıkımlar kadar iz bıraktı, kentin kaderini değiştirdi.
Van Kalesi eteklerindeki Van Şehrinin tamamının yıkılması gibi olmasa da kentin benzer bir yıkımı yaşaması kadar önemliydi.
Hem maddi hem de manevi bir yıkım yaşattı.
Hepimiz hala o yıkımın acısını ve travmasını yaşıyoruz.
Kent de yaşıyor.
O depremden sonra imarı ile yapısı ile Van da toparlanamadı.
Sonra diğer felaketler devam etti.
Mesela son iki yıldır depremler, seller gibi bir çok doğal afet yaşandı.
Geçtiğimiz yıl Bahçesaray’da yaşanan çığ en çok iz bırakan afetlerden birisi oldu.
Daha onların etkisi geçmeden Koronavirüs pandemisi başladı.
Son iki yıldır da felaketlerin belki de en büyüğü olan Covid-19 alt üst etti hayatımızı.
Ve görülen o ki bu felaket ne ilk ne de son…
Sadece bizim için değil, dünyanın geneli için bu böyle.
Bir felaket de diğerini dinlemiyor.
Daha geçen hafta yine bir çok ilçemiz sel felaketi yaşadı.
Ülkenin güney ve Ege sahillerinde müthiş yangınlar var.
Kuzey’de bizde olduğu gibi sel felaketleri var.
Yani durmuyor, bitmiyor!
Tüm bunları bir yere koyduğumuzda şunu bilmemiz gerekiyor.
Bu felaketler bir anda bıçak gibi kesilmeyecek.
Belki de artacak.
Belki daha da yoğunlaşacak.
Kıyamet alametlerinin iyiden iyiye hissedildiği şu zamanda belki de hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak.
Ama tüm bu olumsuzluklara rağmen biz her şeyi de bir kenara atmayacağız.
“Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.” Hadisinden hareketle hem çalışacak hem de tedbirli olacağız.
Bize düşen tedbirlerin sayısı artırmak.
Ölüm Allah’ın emri fakat üst üste ölümler yaşatan bu afetlerle mücadele de yine Allah’ın emri ile insanın mücadele edebileceği şeyler.
Yangınla, selle, depremle, pandemi ile insanların yapabileceği ölçüde mücadele mümkün.
Yangınlarla mücadele için dikkati olacağız.
Sele kapılmamak adına çokça ağaç dikecek, doğanın bozduğumuz dengesini koruyacak, yaşadığımız coğrafyanın bu anlamdaki yatkınlığını unutmayarak yerleşeceğiz.
Deprem konusunda ha keza bu coğrafyanın depreme müsaitliğini unutmayacak buna göre bir yapılaşma oluşturacaz.
Pandemi daha çok yayılmasın diye dikkat edecek, aşılama yapacak, bir başkasını bu illete yakalanma vebaline girmemek için kurallara uyacağız.
Anlayacağınız tüm bu olaylar için bizim kendi çapımızda yapmamız gerekenler var.
Gerisi Allah’ın takdiri.
Olacağı varsa olacak.
Lakin, elimizde fırsat varken bu felaketler döneminin yaşattığı acıları asgariye indirececeğiz.
Yoksa daha büyük acılar, daha büyük kayıplar yaşamaya devam edeceğiz.
Takdir bizim.
Kendi elimizle hazırladığımız kadar felaketler yaşamamak konusunda elimizde imkan ve fırsatlar var.
Fırsat varken, afet yaşamayalım.