Gazetede yazmaya başladığım yaklaşık iki aylık sürede, Gazze’de yaşanan insanlık dramından dolayı bütün yazılarım Gazze odaklıydı. Orada yaşanan zulmü insanların vicdanına taşımak için elimden geldiğince yazdım, imkân buldukça daha da yazacağım. Zulüm kimden gelirse gelsin zulme karşı insani tavrımızı göstereceğiz. Bununla beraber ilimizin ve halkımızın sorunlarını da dile getireceğiz.

            Van’ın sorunlarını anlatmaya kalksak, bunlar anlatmakla bitmez. Van’da Şehirleşmenin olmaması ayrı bir sorun, trafik başlı başına bir dert, imar desen anlatılmaz, sınır kapısı olmasına rağmen ülkenin en fakir ili olması ayrı bir sorun. Sağlıkta Van’ın, nüfus bakımından kendinden küçük illere (Erzurum gibi) muhtaç edilmesi apayrı bir sorun. Büyük bir deprem yaşamış ve her an yeni bir deprem yaşama riskini taşıyan illerden biri olmasına rağmen, hiçbir şey yokmuş gibi bunu umursamamak ayrı bir sorun. Ülkede en çok güneşli gün sayısına sahip olduğumuz halde, bunu enerji ve seracılıkta yeterince değerlendiremememiz ayrı bir sorun. Esnafın kaldırımları işgal etmesi, çevre yolu, işsizlik, otogar, stadyum, şehir içi ulaşım, raylı sistem, otopark... Böyle saymaya kalksak bitiremeyeceğimiz kadar sorunlarımız var. Ancak bana göre şuan bunların içerisinde en önemlisi, Van Gölü’nün kurutulmaya terk edilmesidir.

          Son iki yıldır Van Gölü’nden gelen görüntüler hiç de iç açıcı değil. Sadece ilimizin ve ülkemizin değil, Dünyanın en önemli zenginliklerinden biri olan Van Gölü günden güne kuruyor ya da kurutuluyor. Uzaydan çekilen fotoğraflarla da “dünyanın incisi” olduğunu kanıtlamış bu güzelliği, bırakın kurutmayı, bizim buna yeni can damarları bulmamız gerekirdi. Dağları delip Çatak Nehrini bu tarafa mı getiriyoruz ya da Murat Nehrinin yönünü göle doğru mu çeviriyoruz bilemiyorum, ancak Bölgenin kalbi olan Van Gölü’nü ölüme terk edemeyiz.

         Van Gölü’nün yok olmasının önüne geçmek için kâğıt üzerinde kalmayacak “Acil Eylem Planı” hazırlanmalıdır. Gölün kurumasına neden olan gerçek sebepler açıklanmalı ve gölü kurtaracak adımlar ivedilikle atılmalıdır.

Bu görüntüler işin ciddiyetini gözler önüne seriyor.

        Gölün kurumasını sadece kuraklığa bağlamak gerçeklerin üzerini örtmek olur. Van’da bu yıl ciddi denilecek bir kuraklık yaşanmadı. Yaz aylarında dahi birkaç defa şiddetli yağmurlar yağdı. Buna rağmen göl sürekli kurumaya yüz tutuyorsa demek sebep kuraklık değil, göle akan can damarlarının kesilmesidir. Bu can damarları hangi gerekçeyle kesiliyorsa bunlar bir daha masaya yatırılmalıdır. Gölü sadece çevre il ve ilçelerden gelen kanalizasyon atıklarıyla besleyemeyiz. Eğer böyle bir şey yapmaya kalkarsak çok yakın bir zamanda bu göl koca bir kanalizasyon havzasına dönüşmüş olur. Böyle bir durumda yaz aylarında İskeleden çıkan kokunun çok daha beteri tüm bölgeyi kaplar ve bırakın inci kefalleri, insan bile bu bölgede yaşayamaz.

Bu güzellik, çamur deryasına dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Böyle devam ederse 15-20 yıl içinde Van’dan Tatvan’a feribotla gittiğimiz yolu, yürüyerek kat edeceğiz. Buna, iklim krizi deyip geçiştirmeyelim. Van Gölü’nün bu hale gelmesinin en büyük sebebi “insan krizidir.”

       Asya Kıtası’nın en büyük ikinci gölü olan Aral Gölü ile Van Gölü’nün 1,5 katı büyüklüğünde olan Urmiye Gölü’nü kurutan yine böyle bir insan kriziydi.

İşte Urmiye Gölü’nün son hali.

     Dikkat ettiyseniz yukarıdaki yazıda “Kuruyan Urmiye Gölü’nün içerdiği yüksek orandaki tuzun hava koşullarıyla taşınması nedeniyle İran’ın yanı sıra Türkiye, Ermenistan, Azerbaycan ve Irak gibi çevre ülkelerin toprak verimliliği risk altına giriyor” bilgisi paylaşılmaktadır.

         Urmiye Gölü’nün kuruması bu kadar ülkenin toprak verimliliğini risk altına sokuyor da acaba Van Gölü’nün kuruması nasıl riskler barındırıyor, bunu hiç düşündük mü? Van Gölü’nün kurumasıyla oluşacak kirli havadan dolayı, çevre ülkeler etkilenmese de acaba hangi yakın illerin insan sağlığı tehlikeye girecek? Van Gölü çevresinde “insan için yapılacak tüm projeler yine insan için elden geçirilmelidir.” Bu gölü, benzeri gölleri yok eden insan kriziyle ölüme sürüklemeyelim.

          İnsan krizinin oluşturduğu etken, Van Gölü’nü besleyen can damarlarının göle ulaşmadan yok edilmesidir. Bunun da birinci nedeni tarımsal alanların aşırı artmasıdır. Eskiden bir yerde 10 kişi tarımla uğraşırken şimdi ise aynı yerde 100 kişi tarımla uğraşır oldu. Daha önce 10 kişinin yaptığı ilkel sulama yöntemiyle, bu 100 kişi tarlasını sulamaya kalksa, elbette Zernek Barajı da çamura döner, Van Gölü de kanalizasyon havasına... 

       Bu kadar sulamaya yetecek suyu hiçbir yerde bulamayız. Tarımla uğraşmayalım demiyoruz ancak tarımsal faaliyet yaparken başka bir yeri de yok etmeyelim.

Öncelikle yapılması gereken, ilkel sulama yöntemi olan suyun rastgele tarlaya bırakılmasına acilen son verilmelidir. Halka, modern sulama yöntemleri kazandırılmalı. Damlama ve yağmurlama usulüyle yapılacak sulamayla hem daha kaliteli hem de daha bereketli bir ürün elde edileceğini, tarımla uğraşan herkese anlatmakla kalmayıp, aynı zamanda bu gerçek onlara kabul ettirilmelidir.      

         Yeni sulama yöntemlerinde kullanılacak ekipman için de halka hem maddi hem de teknisyen desteği verilmelidir. Buna rağmen ilkel sulama yöntemine devam edenlere caydırıcı cezalar verilerek, bunların Van Gölü’ne zarar vermelerinin önüne geçilmelidir. Burada; akraba, eş, dost, aile ilişkisine bakılmadan bu cezalar en şiddetli şekilde uygulanmalıdır. Şunu bilelim ki; Hiçbir aile, bir ilin zenginliğinden daha büyük bir öneme sahip değildir.

      Torunlarımıza: “Bir zamanlar burada bir göl varmış, dedelerimiz buna Deniz diyorlarmış” dedirtmeyelim. Denizimizi bizden sonraki nesle en güzel bir şekilde ulaştıralım.

          Ayrıca böyle devam ederse, yakında Van Gölü canavarı gizemi de tamamen çözülmüş olur. Çünkü yakın bir zamanda göl diye bir şey kalmayacağı için canavar kendiliğinden ortaya çıkacak: “Ne yaptınız benim suyuma?” diyerek, bize bela okuya okuya can verecektir.

           “Van Denizini yaşatalım, Canavarımızı öldürmeyelim!”