Ramazan değil de Kurban bayramından sonra Van’da yerel seçim kazanı iyice kaynayacak.

 

Şuanda kısık bir ateşte ısıtılıyor.

 

Ara ara birileri çıkıyor, ‘niyetlendiklerini’ çaktırmadan göstermek istiyorlar.

 

Kimi; kendi adına birilerine anket yaptırıyor, kimi; sosyal medya üzerinden belki de henüz bir caddesinin adını dahi bilmediği bir şehri ve insanlarını ‘kadim’ sayıyor, kimi de çekildiği köşesinden aniden yerel gazetelere röportaj veriyor…

 

Konu hep aynı: Büyükşehir belediye başkanlığı adaylığı.

 

Yanlış anlaşılmalara mahal vermeden en başından belirtelim: Neden bunu yapıyorlar diye sormaya ne hakkımız ne de haddimiz var.

 

Vatandaş, seçilme hakkını istediği mecrada özgürce kullanma lüksüne sahiptir.

 

İtirazımız buna değil.

 

İtirazımız, gerek bu kişilerin gerekse de tabi bulundukları siyasi partilerin bugüne kadar sergiledikleri duruştur.

 

Kusura bakmasınlar, eğer yanılıyorsak da lütfen düzeltsinler, ancak “düğün değil, dernek değil, eniştem beni neden öptü” durumuyla karşı karşıya kalıyoruz birden.

 

Önce anlamlandıramıyoruz olanı-biteni, bir süre afallıyoruz da…

 

Sonra ufukta seçim olduğunu hatırlayınca, düşüyor jetonumuz…

 

Aday olacaklar…

 

2003 yılından bu yana Van’da habercilik yapıyorum.

 

O günden bugüne iki genel ve iki yerel seçim atlattım.

 

Van, birilerinin istedikleri şekilde, temsilciliklere aday olduğu bir yer aslında.

 

Ve ilginçtir, kendilerini ölçebileceğimiz kriterlerin hep çok uzağında kalmalarına rağmen…

 

Çok önemli olmasına rağmen, belediye ile il genel meclis üyelerinin (Çok önemlidir, çünkü: Bir belediye başkanını harekete geçiren, doğruyu yaptıran, yanlıştan döndüren; bir milletvekilinin topluma yüzünü dönmesini sağlayan toplumun bizzat içindeki meclis üyeleridir. Bizim meclis üyeleri- parti farkı gözetmeksizin, ne kadar toplumun içindeler, orası tartışma konusudur…) kim olduğunu biliyor muyuz mesela? (Akrabamız, arkadaşımız değilse)

 

Bir çırpıda onlarca meclis üyesinden 5’nin adını kaçımız sayabilecek, çok merak ediyorum.

 

Büyük ihtimalle sayamayız.

 

Bunun nedeni nedir?

 

Meclis üyelerinin toplumun hassasiyetlerinden uzak olmaları olabilir mi?

 

Toplumun vekâletini isteyen kişilerin taşıması gereken özellikler vardır, olmazsa olmazdır: Temsiliyet, ehliyet, liyakat ve sadakat…

 

Toplumun içinden gelen, dertleriyle dertlenecek, toplumun önceliklerini kendi önceliklerinin üzerinde görecek derecede temsiliyet…

 

Toplumu temsil edebilecek bilgi, birikim ve duyarlılığa sahip ehliyet…

 

Topluma uygun, yaraşır derecede liyakat…

 

Seçildiği toplumun hassasiyetlerine, değerlerine bağlı olacak bir sadakat…

 

Bunlara bakmak lazım. (Söz konusu, Van’daki seçimlerin sürekli galipleri olan iki parti, bu türden kişiler istiyor mu? Bu başlı başına başka bir yazının konusudur…)

 

Eh; siyasi partileri, tercihlerini halktan ve toplumdan yana kişilerden kullanmaya zorlayacak sivil toplum ve meslek odaları da olmayınca…

 

Van’da ciddi manada bir sivil toplumculuktan bahsetmek, ne yazık ki mümkün değil.

 

Meslek odaları ise, ne yazık ki, siyasi partilerin öyle veya böyle, bir şekilde denetimlerinde tuttuğu, mesleki örgütlülüğün pamuk ipliğine bağlı olduğu yerler…

 

Başka yerlerde (Kayseri, Konya, Gaziantep vb gibi) sivil toplum ve mesleki örgütler siyaset ve bürokrasi kurumlarını toplumun yararına yönlendirirken, bizde bu durum tam tersine işliyor.

 

Siyaset ve bürokrasi; sivil toplum ve meslek örgütlerini istediği gibi yönlendirebiliyor, daha da kötüsü, işine geldiği gibi kullanabiliyor… (Bu noktada, VATSO ve VATBO’nun yeni yönetimlerinin mevcut bu zihniyeti değiştirmeye yönelik adımlar atmaları, kendileri için bir samimiyet testidir…)

 

Toplumsal bilinç eksikliği, kendisini böylece her mecrada gösterebiliyor.

 

Yani biz ne isek, meslek örgütümüz de, sivil toplumumuz da o!..

 

 

Bu noktada yerel basının işlevini (aslında işlevsizliğini) de atlayacak değiliz.

 

Durması gereken yer ile durduğu yer arasındaki farkı görmezden gelmek olmaz.

 

Çuvaldızı başkasına batırmanın kolaycılığına kaçmadan, iğneyi kendimize batırmalıyız.

 

Van yerel basını, en kısa sürede ‘varlık nedeni’nin getirdiği sorumluluk bilincine kavuşmak zorunda.

 

Birilerine çanak tutmanın veya çamur atmanın yerel basın hassasiyetini fazlasıyla zedelediği, ‘saygınlığını’ ortadan kaldırdığı malum.

 

Bu noktada gazete, tv, radyo, internet sitesi veya kişi ayrımı yapacak durumda da değiliz.

 

Maalesef hepimiz aynıyız.

 

Toplumsal hassasiyeti, toplumun yararını, kimi zaman bir kentin kaderini reklam parasına kurban veriyoruz.

 

Bu, bilenler için, büyük bir vebaldir.

 

Naçizane teklifim: Bir şeyleri, birilerini eleştirmeden önce yerel medyamızın ciddi bir şekilde özeleştiri yapmasının gelinen noktada kaçınılmaz olduğudur.

 

Bunun için Van Gölü Gazeteciler Cemiyeti başta olmak üzere diğer medya sektörü meslek örgütlerinin hizmetiçi eğitimler düzenleyerek, yerel medyanın kalitesini artırma zorunlulukları vardır.