Kaderin Sessiz Limanında Teslimiyetin Adı

“Olacağı vardı, oldu” sözü, halk arasında kaçınılmaz bir gerçekleşmeye işaret eder. Bu kısa ama derin ifade, kaderin kabulüyle birlikte tevekkülün anlamını da içinde barındırır. İslam’ın kader anlayışıyla da örtüşen bu söz, aslında pasif bir kabulleniş değil; sorumlulukla harmanlanmış bir teslimiyeti temsil eder.

İslam inancına göre Allah, ezelden ebede her şeyi bir ölçüye göre takdir etmiştir. Kur’an-ı Kerim’de, “Hiçbir musibet başa gelmez ki Allah’ın izniyle olmasın…” (Teğabun, 64/11) buyrularak bu hakikat vurgulanır. Bu ayet, “Olacağı vardı, oldu” sözünün manevi temelini oluşturur. Ancak İslam, kaderi hiçbir zaman tembelliğe veya edilgenliğe gerekçe olarak görmez. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Deveni bağla, sonra tevekkül et” hadisiyle tedbir ve tevekkül arasında olması gereken dengeyi öğretmiştir. Yani insan, üzerine düşeni yaptıktan sonra sonucu Allah’a havale etmelidir.

Ancak bu söz, yanlış anlaşıldığında tembelliğin bahanesine dönüşebilir. “Nasıl olsa kaderimde ne varsa o olur” deyip çaba göstermemek, İslam’ın ruhuna aykırıdır. Fakat gayret göstermesine rağmen umduğu neticeye ulaşamayan birinin, “Olacağı vardı, oldu” diyerek kadere rıza göstermesi, sabrın ve hikmete duyulan güvenin bir göstergesidir.

Hayat çoğu zaman bizim planlarımızdan çok, karşımıza çıkan sürprizlerle şekillenir. Ne kadar hesap yaparsak yapalım, bazen tek bir rüzgâr tüm ihtimalleri darmadağın eder. İşte o an, dilimizden dökülen “Olacağı vardı, oldu” sözü, yalnızca bir teselli değil; ilahi takdire duyulan bir saygı duruşudur.

Bu cümle, kişinin yüreğini ortaya koymasına rağmen sonucu değiştiremediği anlarda anlam kazanır. Alın teri henüz kurumadan, emeği toprağa düşmüşken bir kapı kapanırsa… Geriye sadece bu söze sığınmak değil; içsel bir secdeyle teslimiyeti seçmek kalır. Bu kabulleniş, “Ben elimden geleni yaptım” diyebilmenin vicdani huzuruyla başlar.

İslam, her şeyden önce insanı sorumluluk bilinciyle donatır. Resûlullah (s.a.v.), Bedir’de ordusunu kurarken, Hendek’te siper kazarken, Hudeybiye’de diplomasi yürütürken asla “kader”e sığınıp pasif kalmamıştır. O, her adımda mücadele etmiş, tedbirini almış ve sonucu Rabbine havale etmiştir. Bu yüzden “Olacağı vardı, oldu” diyebilmek için önce alın teri dökmek, sonra gözleri göğe çevirip kalbi teslimiyete bırakmak gerekir.

Dualar bazen gecikir, yollar uzayabilir, emekler görünürde karşılıksız kalabilir. Ama Allah katında hiçbir çaba boşa gitmez. Yaşanan her şey, ya bir hikmetin ya da henüz zamanı gelmemiş bir hayrın tohumudur. Sabırla yürüyenler, o tohumun vakti geldiğinde filizlendiğini görecektir.

Son Söz

“Olacağı vardı, oldu” sözü, eğer kadere teslimiyet, Allah’ın takdirine razı olma anlamında kullanılırsa, İslamî bir temele dayanır. Ancak bu söz, sorumluluktan kaçmak veya tedbirsizliğe kılıf bulmak için kullanılırsa, İslam’ın kader anlayışıyla çelişir. Çünkü İslam’ın kaderi; çaba, sabır ve teslimiyetle dengelenmiş bir imtihan alanıdır.