"Nice meyveler olgunlaştıkça ağırlaşır, başlarını eğer ve nazikçe bıraktıkları dallarından koparlar. Çünkü artık olmuşlardır; kibirleri son bulmuş, ulaşabilecekleri en yüksek makama-hiçlik makamına erişmişlerdir."

Birçok ilim adamını bizzat tanıdım, bazılarını ise kitaplarından veya haklarında yazılmış eserlerden öğrendim. Eğer ilmi ve kibri sanal bir teraziyle tartacak olsak, ilmin ağırlığı arttıkça kibir hafifler ve nihayetinde yok olur. Ancak bu, sinsi bir yok oluştur; bu yüzden bizi yanıltmasın. Çünkü ilim ağacını sulamayı ihmal ettiğimizde kibir hemen kendini gösterir.  

İnsan, sahip olduğu ilim ağacını sürekli sulayıp beslediğinde ve âlem üzerine tefekkür ettiğinde, hiçlik makamının yoluna baş koymuş demektir. Hiçlik makamı öyle yüce bir mertebedir ki orada ne gurur vardır ne de kibir.  

"Hiç" kelimesinin sözlük anlamlarından biri "yok"tur. Manevi anlamda ise benlikten sıyrılmayı ve kibri terk etmeyi ifade eder. Hiçlik makamı, tasavvufta derin bir mertebedir. İnsan, Yüce Allah’ın sonsuz büyüklüğü karşısında kendi küçüklüğünü idrak edip bunu içselleştirdiğinde, hiçlik makamına adım atmış demektir.  

Bu makama erişen kişi, kendini yok farz eder. Bâyezîd-i Bestâmî hazretleri, hiçlik hâlini şu duasıyla dile getirir:  

"İlâhî! Benim benliğimi aradan çıkar ki, benliğim Sen’de fânî olsun ve ben arada hiç olayım! Çünkü ben Sen’inle olduğum takdirde herkesle birlikte olmuşum demektir. Şayet herkesle olursam, Sen’inle beraber olamam; bu da Sen’in yolunda benim için en büyük eksiklik ve hamlık olur."

Yazımıza Mustafa Süreyya Sezgin’in Varlık – Yokluk şiiri ile son veriyoruz. 

Dün yoktun

Bugün varsın

Evet, bugün varsın

Ve “ Yaşıyorum “ diyorsun.

Ama bilmelisin ki,

Yarın yine yoksun…