Tüketimin ciddi bir boyuta ulaşması, üretim yapmanın normal hayatın akışında gereksiz görüldüğü ve verilen, söylenilen, yapılan her şeyin sorgusuz kabul görüldüğü bir hayat düşünün. Belki düşünmeye bile gerek yok, yaşadığınızı hatırlayın. Çocuğunuz kalkıyor ve düzendeki mantıksızlığa başkaldırıyor. Ben üreteceğim, ben yapacağım ve yapmam lazım diyor. Eksikleri, yanlışlıkları, yapılabilecekleri ve yeteneklerini biliyor. Birilerinin karşı çıkacağını, engellemek için gökyüzünü yeryüzüne indireceklerini hatta doğrusunun bu olduğu, hatta cezalandıracağını iyi biliyor. Bunun yanında birilerinin de ona inanacağını, destekleyeceğini, yanında duracaklarını ve dua edeceklerini da iyi biliyor.
Yazımızın konusu ve kahramanı gerçek bir yaşam öyküsünün ürünüdür. 2001 yılında, Malawi'nin bir köyünde geçen bir filme de konu olmuştur. Yazımızın kahramanı olan William, ailesiyle birlikte zor şartlar altında yaşam mücadelesi veren bir çocuktur. Babası Chiwetel Ejiofor çiftçilik yaparak ailesini geçindirmeye çalışırken, kötü hava koşulları ve ekonomik zorluklar nedeniyle büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Köyün geneline yansımış olan bu ekonomik zorluklar insanı içerisinde çıkılmayacak zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Sağlık ve açlık ile sınanan bu insanlar öfkelerini birbirlerine karşı her an dökmekte geri durmamaktalar. En ufak bir sorunda kavgalar ve devamında ölümlerin ortaya çıkması kaçınılmaz bir durum haline gelmiştir. Bu durumların aksine sorunların neler olduğunu bilen ve çözüm konusunda çalışmalar yapmayı hayal eden bir çocuk vardır. Önceleri hayalini hayata geçirmede sorunlar yaşayan ve tepki çekmekten korkan bu çocuk, en çok ta babasından çekinmektedir. Babası, onun vaktini boş geçirmesi ve eldeki malzemeleri boşuna ziyan etmesi nedeniyle sürekli tepkiler vermekteydi. Baba için önemli olan tarladan alınabilecek maksimum ürünü toplamak ve diğer kişilerden daha çok çalışıp patronun gözüne girmektir. Tarlanın en çalışkan çocuğun babası olmak ta baba için övünecek bir konumdur.
Ama her turlu tepki ve engellemelere rağmen sorunun ne olduğunu ve ne yapması gerektiğini bilen William ise bilime ve teknolojiye olan inancı ve ilgisiyle gizliden de olsa çalışmalarına başlar. Bir hayali vardır ve neden yapılmasın? Sorusu ile inancını her daim diri tutmaktaydı. Okulunda ezber olan ve papağan şiirleri işlevi gören bilgilerin dışında, kendi toplumunun ihtiyacı olanların peşinde koştu. Okulda öğrendiklerinden ve kütüphanede bulduğu kitaplardan ilham alarak, köyün en temel ihtiyacı olan su ihtiyacını karşılamak için bir rüzgâr türbini yapmayı hayal eder. Tüm zorluklara, tüm engellemelere ve etrafında inancını kaybetmiş kişilere rağmen, ailesinin ve köyünün umutsuzluğa kapıldığı bir dönemde, William inancını yitirmez ve bulduğu her malzemeyi kullanarak bir rüzgâr türbini inşa eder. Bu türbin, köyün su kuyusuna güç sağlayarak, tarımsal üretimin yeniden başlamasına ve köyün açlıktan kurtulmasına yardımcı olur.
Muhtemel çoğumuz bu konuya hâkimdir ve filmini izlemişizdir ama burada asıl üzerinde durulması gereken konu "Güneşi Dizginleyen Çocuk", sadece bir başarı hikâyesi değil, aynı zamanda toplumsal dayanışmanın, inancın ve eğitimin önemini vurgulayan yaşanmış bir hikâyedir. William'ın hikâyesi, bireysel çabaların ve yenilikçi düşüncenin, toplumu nasıl olumlu yönde dönüştürebileceğinin canlı bir örneğidir. Olayın sonunda, William'ın çabalarının sadece ailesine değil, tüm dünyaya ilham verdiğini görmek, çocuklara umut ve motivasyon aşılıyor.
Sonuç olarak, "Güneşi Dizginleyen Çocuk" ilham verici, duygusal ve düşüncelere sevk eden ve yaşanmış bir hikâyedir. Hikayeye hakim olanlara umut dolu bir mesaj verirken, eğitimin ve bilimin gücünü de gözler önüne seriyor. Her yaştan kişilere hitap eden bu hikaye, aynı zamanda küresel sorunlar ve sürdürülebilir çözümler üzerine de düşünmeye teşvik ediyor. Aynı durumun bizim okullardaki çocuklar için de sağlanılması ve destekletilmesi bir noktadan sonra kaçınılmaz zorunluluklardan olmalıdır-olacaktır.