Herkesin malumu…

Haftasonu Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) gerçekleştirildi.

İki gün süren sınavlarda gençler tüm yıl boyunca, bazıları ise yıllar boyunca verdiği emeğin karşılığını almak için ter döktü.

Bu yıl pandeminin gölgesinde gerçekleşen, geçen yıllara göre moral-motivasyon anlamında daha sıkıntılı bir süreçte yapılan sınav çok tartışıldı.

Tarihlerin değişmesi, ileriye alınması, bir daha geriye çekilmesi sınavın bir türlü gündemden düşmemesine neden oldu.

ÖSYM daha sonra sınavla ilgili tüm bu sürecin göz önüne alınacağının mesajlarını verdi.

Süre artırıldı.

Ama sınavdan çıkan genç kardeşlerimizin iki gün boyunca sınavın çok zor olduğu sitemleri hiç bitmedi.

Anlayacağınız sınav bitti ama etkileri bitmedi.

Belli ki sınav açıklanana kadar bu stres sürecek.

Sonra o bitecek tercih stresi başlayacak.

Kimisi istediği üniversiteye gidecek, kimisi gidemeyecek.

Açıkta kalanlar olacak.

Yeniden üniversiteye hazırlananlar olacak.

Hiç giremeyenler olacak.

Bu hayatin cilvesi…

Böyle geldi böyle gidecek.

Henüz erken ama ben genç kardeşlerime daha yolun başında birkaç öneride bulunmak istiyorum.

Kendimi sizlerle akran sayıyorum.

Biz bu kentin gençleriyiz ve bu kentin gençlerine bir takım önerilerim olacak.

ÖSYM’nin yaptığı sınavlar, üniversite süreci hepimizin yaşadığı ama herkesin yer alamayacağı bir süreç.

Herkes üniversiteli olmuyor, herkes okumayabilir.

Ama bu hayatın olmazsa olmaz kuralı değil.

Bu noktada yapmamız gereken üniversiteye girmediğimiz taktirde kendimizi dışlanmış, işe yaramaz, işlevsiz hissetmek değil.
Üniversite iş hayatında yer almanın sadece bir kapısı!

Ve hayatta sadece bu kapı yok!

Klişe bir örnek olacak ama iş dünyası sayısız fırsatlar sunuyor ve iş dünyasındaki hiç kimse bu işe üniversite okuyarak gelmedi.

Türkiye’nin en zenginlerini şöyle bir gözden geçirin, tamamının üniversiteler çok iyi bölümler okumadığını göreceksiniz.

Amacım “Üniversite okumayın zengin olursunuz” demek de değil.

Demem o ki bunlar hiç biri birer kriter değil.

Okuyup çok başarılı olursunuz, ama üniversiteye gitmeden de başarılı olursunuz.

Bu sizin yeteneğiniz ile alakalı.

Üniversiteye girip öğretmen olma konusunda yetenekli değilsinizdir belki ama iyi bir iş insanı olabilirsiniz.

Kendi işinizi kurup insanlaran iş kapısı olabilirsiniz.

Sizler iş istemek yerine iş kuran taraf olup insanların umudu olabilirsiniz.

Bunu bir de böyle düşünün.

Ve bizler bu kentin gençleri olarak nüfusun en büyük kısmını oluşturan, ama işlevsel olarak en az aktif olan kesimleriyiz.

Akranlarıma tavsiyemdir.

Bi silkelenelim.

Kendimize gelelim.

Üniversiteli olalım, olmayalım. Ama bu kentin geleceği olduğumuzu unutmayalım.

Umutsuzluk,

Karamsarlık bize yakışmıyor.

Bu kentin o kadar büyük zenginlikleri var ki!
Bugün manşet haberimizi okuyun.

Sadece birini göreceksiniz.

Tarım gibi bakir bir yatırım alanı sahipsiz.

Büyüklerimiz bu işi geleneksel yöntemlerle bir yere kadar yaptı.

Ve bıraktı.

Köyden kente göçmek cazip kılındı.

Verimli hayvanlarımız, topraklarımız geride bırakıldı.

Şehirlere geldik.

Bir şey yapamaz olduk.

Oysa bu biz değiliz.

Bizler babamızdan, atamızdan kalan o topraklara yeniden can katabiliriz.

Bu topraklar endüstriyel tarım ile yeniden hayat bulabilir.

Üretim, aş, iş ve paraya dönüşebilir.

İşte girişimcilik

İşte iş kurma,

İşte iş fırsatı budur.

Neden bu tür alanlara yönelmiyoruz.

Neden bu fırsatları bırakıp sadece bir sınav kazanmayınca kendimizi derin bir umutsuzluğa bırakıyoruz.

Bence sınavı kazanan arkadaşlarımız gönül rahatlığı ile üniversitesine gidip bu kente hizmet edecek geleceğin yöneticileri, eğitmenleri, doktorları olsunlar.

Ama geriye kalanlarımız da iş üretsinler, aş üretsinler.

Hepimiz doktor olsak ekmeği kim üretecek?

Hepimiz öğretmen olsak sırayı kim üretecek?

Nihayetinde bu ülkede her mesleğe, her sektöre ihtiyaç var!

Bu ihtiyaç hiç bitmeyecek.

Bize düşen bunları fırsata dönüştürmek.

Bilmem anlatabildim mi?

Şimdiden sınav sonuçları hepimize hayırlı olsun.

Hayat hepinize güzellikler sunsun!

Allah mahcup etmesin.