Bundan 10 yıl öncesine gidelim.
Dünyada turizm anlamında müthiş atılımlar yapılıyor, yeni yeni birçok destinasyonlar oluşturuluyordu.
Dünya ile birlikte Türkiye’de birçok ilde bu değişim ve dönüşümün farkında olarak turizmde çok ciddi yatırımlar ve tanıtımlar yapmaya başladı.
Kimisi bunu doğa turizmi, kimisi tarihi mekanlar üzerinden yaptı.
Gaziantep, Adana, Hatay gibi kentler ise bunu gastronomi üzerinden oluşturdu.
Ama dediğim gibi sağlam çalıştılar.
Uzun vadeli yatırımlar yaptılar.
Son 10 yıla baktığımızda, karşılığını da aldılar.
10 yıl önce Van’da da böylesi hazırlıklar yok değildi.
Ama geç kalınmıştı.
Vanlı yazar Yaşar Kemal’in 1950’li yıllarda yıkılmaktan son anda kurtardığı Akdamar Kilisesi yıl 2010 yılı gösterdiğinde restore edilip turizme açılmıştı henüz.
Bu konuda da dönemin Van Valisi Münir Karaloğlu çok büyük çaba sarfetti.
Van’ın en önemli değerlerinin restorasyonu, turizme kazandırılması noktasında önemli işler yaptı.
Sonra Akdamar Kilisesi ayine açıldı.
İş büyüdü.
10 yıl içerisinde daha önce senelik binlerle hesapladığımız giriş sayısı geçtiğimiz yıl 300 bin civarında hesaplandı…
Düşünün…
Elbette ki turizmdeki bu yatırım ve öngörü Akdamar ile sınırlı kalmadı.
Van Kalesi’nin restorasyonu da Van Müzesi’nin yapımı da o döneme rastlıyor.
Bunlar da Karaloğlu döneminde startı verilen çalışmalardı.
Müze için 10 yıl bekledik…
Çok geç kaldık.
Ama şu an bir müzemiz olması önemli!
Şu an dünyayı kasıp kavuran Koronavirüs olayının daha fazla büyümeyeceğini ve son yıllardaki ciddi turizm hareketliliğini hesap ederken Van Müzesi de Van’a gelenlerin gelecekte en çok ziyaret edeceği yerlerin başında gelecek.
Müzeye giden Van Kalesi’ni de görecek…
Ama bu böyle kalmamalı…
Van da turizm mekanlarını bir zincire, daha çok turisti daha çok gün kentte tutma hamlesine dönüştürmeli.
Mesela kaledeki kazıların devamlılığı sağlanıp bu işin yeni bir alan oluşturması desteklenmeli.
Doğu Anadolu Projesi (DAP) Bölge Kalkınma Başkanlığı’nın DAKA’yı da paydaşı yaparak bir dönem üzerinde çalıştığı Urartu Medeniyet Koridoru gibi yeni nesil turisti çekecek yatırımlar sürmeli.
Van Kalesi’ne gelen oradan İskele’ye de gitmeli.
Sahil boyunca devam edecek yürüyüş alanı ile göle temas etmeli.
Kaleyi gören turist Urartular’ın izini sürmeli.
Gürpınar’a gidip Çavuştepe’yi de görmeli.
Bununla da sınırlı kalmamalı…
Daha çok yol almalı.
Başkale’ye gitmeli.
Başkale’deki Travertenler, Peri Bacaları’nı da ziyaret etmeli.
Bunları hepsini merak edip günler boyunca Van programında kalmalı…
İşte bunun yolu da turizmde doğru planlama ve yatırımlardan geçiyor.
Bakın 1950 yılında Yaşar Kemal’in bireysel çabası ile Akdamar’ı kurtardığı bir ortamda değiliz.
Son birkaç yılda turizm merkezleri ile ilgili çok ciddi bir hassasiyet var.
Cumhurbaşkanlığı her gün Van’ın farklı bir köşesini hassas koruma alanı olarak ilan edip kesin korunacak bölgeler arasına alıyor.
Bir gün Çarpanak, ertesi gün Başkale Travertenleri derken bizim bile gidip görmediğimiz zenginlikler koruma altına alınıyor.
Bu ne demek?
Buralara artık zarar gelmeyecek demek?
Ama bizim için yeni anlamlar da taşıyor.
Bu bizim bu alanları zenginliğe dönüştürmemiz anlamına da geliyor.
Şimdi bizim de 10 yıllık, 20 yıllık planlamalar yapmamız gerek.
10 yıl sonra yüzbinlerce, milyonlarca insanı nasıl Van’a getirir, nasıl günlerce Van’da tutarız bunu hesaplamak gerek…
Oturup 10 yıl önce yapılan önemli yatırımlara güvenip hiçbir şey yapmamak bize kazandırmaz.
Hele ki son yıllardaki en büyük kazanımımızın turizm olduğnu düşündüğümüzde bu işin peşini hiç bırakmamamız lazım.
Potansiyelimiz tarım ve hayvancılık olarak görünse de kurtuluşumuz turizmde.
Bu kent turizmden çok iyi kazanabilir.
Ama bunun yolu korumada, değerlendirme, sahip çıkmada…
Doğru planlamalar ile tüm bu alanları turizmdeki yeni merkezler yapalım.
Bunu da ortak paydada buluşarak.
Bu işle ilgili kurumlar ve sivil oluşumlarla yapmalıyız.
Kentte kurumlarla birlikte turizme yön veren çok ciddi bir turizmci kitle var.
Onların fikirleri önemli ve kıymetli.
Onları da sürece dahil ederek, onların da vizyonu ile bu güzellikleri taçlandıralım.
Vakit geldi…