Tahir Elçi katledildi. Ortaya çıkacak deliller ne olursa olsun, her ne kadar belirsizliklerin dünyasında dolanmak zorunda kalsak da, benim vicdanımda bu taammüden cinayet… Ensesinden giren kurşunun sol göz üzerinden çıkması bir açıya karşılık geliyor. Böyle bir açı, eğer Tahir olağanüstü bir şans sonucu o an hem dik durmakta hem de kafasını yere paralel şekilde bükmemişse, belirli bir anlama sahip: Kurşun büyük ihtimalle uzaktan ve yerden geliyor. Yani muhtemelen bir hendekten veya civarından uzun namlulu silah kullanılarak…

Ancak tetiği çeken elin pek de önemli olmadığını bilecek tecrübeye de sahibiz. Amaç iç savaş kışkırtıcılığı yapmak ve daha da öncelikli olarak Türkiye’yi yönetilemez kılmak. Bunu kimlerin istediği bir sır değil… Esad’la başlayan ilişkiler ve ortak çıkarlar ekseninin buna teşne olabileceğini biliyoruz. Aynı şekilde PKK’nın son stratejik kararının da aynı doğrultuda olduğu tüm bölge sakinleri için sıradan bir bilgi. 
Bu vahim olay Türkiye siyasetinin ‘özünü’ bir kez daha hatırlatıyor: Esas mesele seçim kazanmak değil, ülkeyi yönetebilmek… Kendimize yazacağımız acil ders ise şu: İktidarın karşısında ülkeyi yönetilemez kılmak için uğraşan bir koalisyon varken, siyaseti maç kazanma ve rakibe ders verme kıvamında algılayan bir yaklaşım ülkeye zarar veriyor. 
O nedenle şimdi biraz da kendimize bakalım… Türkiye’nin iyiliğini istemeyenlere işaret ederek gidilecek fazla bir yol yok. Böbürlenerek, övünerek, kendimizi ve hizmetimizi pazarlayarak, ona veya buna yaranmaya, makbul olmaya çalışarak gidilecek de pek bir yol yok… Kendilerine ‘AK Partili’ diyenlerin kamuoyu önünde sorumsuzluk ve basiretsizlik ima eden tutumlardan kaçınması gerekiyor. Çünkü bizzat bu tutum hükümetin alanını daraltıyor ve yönetme yeteneğini elinden alıyor. 


Tahir Elçi bir televizyon programında PKK’nın bir ‘terör örgütü’ olarak adlandırılmaması gerektiğini söyledi. Dayanağı bunun ‘tanım’ olmasıydı… Eğer her terör eylemi yapana ‘terör örgütü’ diyeceksek tabii ki PKK bir terör örgütü. Ama amacı terör olan taşeronvari örgütlerle, kendisine siyasi hegemonya alanı üretmeye çalışan PKK türü örgütleri birbirinden ayırmak istiyorsanız daha titiz bir tanımlama yapmanız gerekir. Hele söz konusu örgütün farklı bir stratejiye kaymasını, şiddeti bırakmasını arzu ediyorsanız, bunu teşvik edecek bir dil kullanmayı tercih edebilirsiniz. Tahir de onu yapıyordu… Barışın egemen olması için her şeyini ortaya koyan fedakâar bir Türkiyeliydi… 


Ama kendilerine ‘AK Partili’ diyenlerin birçoğu siyaseti bir kavga ortamı olmanın ötesinde, inşa edici ve kucaklayıcı bir uğraş olarak hayal etmeyi bıraktıkları ölçüde Tahir’i mahkûm etmenin peşine düşebildiler. Böyle yaparak Tahir’in ‘AK Parti karşısına’ yerleştirilmesinin ima ettiği hayati tehlikenin muhtemelen farkına bile varmadılar. Onu örgütün propagandacısı konumuna indirgeyerek, bir PKK’lı gibi sunmaktan gocunmamanın sonucu Tahir’in işlevsel bir hedef haline gelmesine katkı sundu. 
Tahir’i katledenler, bizzat kendilerine ‘AK Partili’ diyenlerin sözü ve yazıları sayesinde, onu bir ‘AK Parti karşıtı’ olarak araçsallaştırdılar. Bu cinayetin Kürt coğrafyasında nasıl ‘işleneceğini’ tahmin etmek zor mu? 
Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak, Başbakan’a, parti yönetimine, her türlü danışmana, köşe yazarlarına, TV yorumcularına ve kendilerini bilerek aparaçik kılmış herkese uzanan bir ortak sorumluluk var. İktidarın tepesinden en altına, herkesin bu basiretsizlikle yüzleşmesi gerekiyor. AK Parti’yi ‘sevdiklerine’ şüphe olmayan ama ona açıkça zarar verenlere tahammülün bir sınırı olmalı…