Uzun süre yazmaya ara verince, bir türlü nasıl giriş yapacağını bilemiyor insan…

 

Yazmayınca birikenler üstelik yazılmak için savaş veriyor adeta.

 

Konu çok yazmak için.

 

Ama bir düzen olmayınca bu konular da bir birine karışıyor.

 

Bu nedenle bir düzen getirdik bu yazma işi için.

 

Bundan böyle haftanın iki günü yazacağım.

 

Gazeteden bana gelen ‘emir’ böyle…

 

Düzen gelince konular da birikmeyecek.

 

* * *

 

Van Ticaret ve Sanayi Odası seçimlerini geride bıraktık.

 

Seçimlerden aylar önce VATSO ile ilgili yazdığım yazılarda, bu haliyle bu odanın bir şey ifade etmediğini-etmeyeceğini; ticaret kültürünün gelişmediği bir yerde ticaret odalarının da ancak ‘yetki belgesi’ gibi matbu evrakları onaylayan bir kurum olarak kalacağını söylemiş ve gazeteci arkadaşlarımı da memlekette o kadar sorun varken gazete sayfalarını, köşe yazıları ve yorum bölümlerini ilgili odanın seçimlerine, adaylarına (gereğinden fazla) ayırmalarından dolayı yadırgamıştım.

 

O yazılardan sonra hem VATSO yönetimine talip olanlar hem de gazeteci arkadaşlarım tarafından haksız bulunmuştum.

 

Dediklerimin hâlâ arkasındayım ve aynı şeyleri düşünmemi değiştirecek bir şey göremiyorum.

 

Sorun odayı kimin yöneteceği değil çünkü; her fırsatta sözünü edeceğim ‘iktisadi kimliksizliktir’.

 

Bu iktisadi kimliksizlik var olduğu müddetçe ‘idealist’ düşüncelerle işe koyulduklarını anlatagelenler nihayetinde sadece hayal kırıklığı yaşarlar…

 

Bu iktisadi kimliksizlik durumu da kendisine özgü bağımsız bir şey değil, toplumsal yapı içerisindeki diğer tamamlayıcı kimliklerin yokluğu-pasifliği ile alakalıdır.

 

Yani, ekonomideki bu şekilsiz yapının sebebi; siyasi, kültürel vb. alanlardaki kimliksiz-düzensiz yapılardır.

 

Benzer şekilde ekonomideki şekilsizlik, siyasi ve kültürel düzensizliği de tetiklemektedir.

 

Bir kısır döngü yani.

 

Örneğin; Van yerel siyasetindeki ‘kıtlık’ ve ‘çapsızlık’ üzerine bu güne kadar yüzlerce yazı yazmışımdır bu köşede.

 

Her defasında yerel siyaseti (siyasi parti farkı gözetmeksizin) hegemonyasında bulunduranların sert tepkileriyle karşılaştım.

 

Anlatmak istediklerimi anlamak yerine, durumu kişiselleştirenlerle uzun uzadıya yaptığımız tartışmalardan da bir sonuç alamadık.

 

Yerel siyasetteki ‘kıtlık-çapsızlık’ veya yerel ekonomideki ‘iktisadi kimliksizlik’ sorunu teker teker kişilerle ilgili olmanın çok ötesinde genel bir ‘düzen-(sizlik)’ sorunudur.

 

Ve bu ‘düzen(sizlik)’ onu ortadan kaldırmak için adım atan idealistleri de kısa sürede kendine benzeten bir acayip kazan…

 

Bu kazan o idealistleri öyle bir duruma getiriyor ki, insanları tanıyamıyorsunuz o kazana girdikten sonra…

 

Bu durum belediye yönetimlerinde de oldu, milletvekilliklerinde de…

 

Şu veya bu odanın yönetimine gelen insanlarda da…

 

Bundan sonra da olacak.

 

Düzen bu şekilde, bu yazılı olmayan ‘etikten yoksun’ kurallarla belirlendiği müddetçe değişen bir şey olmayacak.

 

Belki, gerçekten idealist düşüncelerle yola çıkan arkadaşların, ‘bana ne oldu böyle’ deyip ara sıra aynaya bakmalarındadır çözüm…

 

Umut edilen, en azından, böyle bir davranışın sergilenmesidir.

 

Yoksa, etikten yoksun bu yazılı olmayan kuralların o kirli çarklarına daha çok ‘idealist’ arkadaşımızı kaptıracağız.

 

Ve yazık olacak…

 

* * *

Dokunmadan geçmek, sessiz kalmak ‘ayıp’ olur veya ‘ayıba ortak olmak’ olur.

 

O nedenle son günlerde denk geldiğiniz üzere VATSO’da işten çıkarılan bir meslektaşımızın olayı var.

 

Meslektaşlarımız, haklı olarak, arkadaşlarının işten çıkarılmasına tepki koydular.

 

Öncesinde bu tepkinin ‘üslubunu’ beğenmediğimi belirtmem gerekiyor.

 

Çünkü kullanılan üslup, yukarıda değindiğimiz gibi, olayı kişiselleştirmiştir.

 

Meslektaşımızı işinden eden VATSO Başkanı veya yönetimi değil, onları buna zorlayan düzen(sizlik)tir...

 

Aslında bu tepki sadece o arkadaşımız ya da sadece VATSO ile ilgili olmamalıydı.

 

Bütün kurumlarda haksız olarak işten çıkarılan herkes için tepki koymamız gerekiyordu.

 

Demek istediğim: Kişi ve kurum seçmemek lazım…

 

Olayla ilgili düşünceme gelince:

 

Dünyadaki en güzel şey bir insana istihdam kapısı açmaktır, emeğinin karşılığını alacağı bir kapı açmaktır.

 

En kötü şey ise, bir insanı haksız yere işten çıkarmaktır, işsiz bırakmaktır.

 

Bu nedenle, seçim sürecinde yaşananların faturasını ‘kendisine verilen görevleri yapmakla yükümlü olan birine’ kesmek doğru değildir.

 

VATSO yönetiminin, bu kararlarına gerekçe olarak gösterdikleri açıklamaları ise üslup açısından yine problemlidir.

 

Sosyal medya üzerinde Vangölü Gazeteciler Cemiyeti’ne verdikleri cevap bu üslubun ne kadar problemli olduğunu göstermektedir.

 

Başkan Necdet Takva’nın twitter hesabından gördüğüm “Aslında cemiyetin bize teşekkür etmesi gerekiyordu. Biz meslektaşlarının akıl sağlığını düşündük” mealindeki açıklamaları doğru olmamıştır.

 

VATSO’da bu kararı verebilecek bir psikiyatr mı  var acaba, bilmiyorum.

 

Elbette yeni yönetimin kendi kadrosuyla çalışma isteği ve hakkı saklı tutulmalıdır.

 

Keşke, işten çıkarılan arkadaşımızın performansına bakıp böyle bir karar verselerdi.

 

Ki, bu performans değerlendirmesi de birkaç günle sınırlı kalmamalıydı…