Özlü Söz: Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım. BEDİUZZAMAN

 

Ne yazık ki, siyaset bugün asıl manasından ve işlevinden uzak bir şekilde anlaşılıp hayata tatbik edilmektedir. Her görüş ve ideoloji kendi temelleri üzerine bir siyaset kurarak insanları kendilerine çağırırlar. Ve siyaset tek temel üzere kurulduğu fikri yaygındır. Oysa siyaset iki temel üzere kuruludur.

 

Birincisi Allah’ın vahiy ile gönderdiği hükümlerin siyasetidir ki, bunun öncü ve uygulayıcıları Peygamberlerdir.

 

İkincisi ise Allah’ın peygamberleri ile gönderdiği sistemi ve o sistemin hükümlerini ret eden insanların akılları sonucunda buldukları sistemlerin siyasetidir.

 

Bediuzzaman'ın şerrinden sığınırım dediği siyaset insanların sisteminin siyasetidir.

 

Siyasetin bilinmesi gereken tarifine baktığımızda karşımıza şu ifadeler çıkar; “İçte halkın devlet organizesi ile dışta devletlerarası münasebetlerin sevk ve idare edilmesinde belirlenen usul ve kaideler çerçevesindeki ilke ve kurallardır”

 

Bütün kâinatı ve içindekilerle birlikte yaratan Allah, sadece insanoğluna yaratılmışların içinde şerefli olma makamını vermiştir. Buna rağmen insanoğlu kendisine verilen bu makama rağmen Allah’a isyanını O’nun hükümlerini kabul etmeme ve kendi hükümlerini hâkim kılma isyanını göstermiştir.

 

Allah, en son olarak gönderdiği din olan İslam’ın temel kitabı olan Kuranın Kafirûn Suresinde şöyle buyurmaktadır; “ De ki! Ey kâfirler ben sizin taptığınıza tapmam. Benim taptığıma da siz tapacak değilsiniz. Bende sizin taptığınıza tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim bana”

 

Kâfir örten demektir. İslami kavramsal karşılığı hak olanı batıl ile örten demektir.

 

O halde hakkı batıl ile örterek kendi hüküm ve sistemlerini Allah’a rağmen kuranlarını genel ismi kâfirdir. Kâfirin karşıtı ise Müslüman’dır. Müslüman teslim olan demektir. İslam’daki karşılığı Allah’a teslim olan demektir.

 

Şimdi bu çerçeve içinde siyaseti Allah’ın hükümleri ile insanın kendi beyinin ürürünü olan hükümleri irdeleyelim.

 

Allah, Kafirun Suresinin son kısmında “sizin dininiz size benim dinim bana” buyuruyor.

 

Hz. Peygamberin yaşamış olduğu dönemde Mekke müşriklerine sizin dininiz size diye hitap ediliyor. O zamanda Mekke’de yaşayan halkın belirlenmiş ve adlandırılmış bir dinleri yoktu. Ancak Darun Nedve denilen ilkel bir parlamentoları vardı. Her kabilenin ileri geleni oranın üyesiydi. Kabile reisleri Kâbe’nin içine koydukları Lat, Menat, Uzza ve Hubel gibi putlar adına kanunlar koyarak on bin kişilik Mekke site şehrini bu kanunlarla yönetirlerdi.

 

Allah, Mekke müşriklerinin ilkel parlamentolarında yaptıkları toplantı ve kararlaştırdıkları hükümleri halka uygulamalarına din demektedir. Demek ki din insanları sevk ve idare etmede belirlenen yol ve uygulanan ilke ile kurallardır.

 

 

 

Allah, Mekke müşriklerini o oluşumuna din diyorsa bugün insanları sevk ve idare etmede ortaya çıkan her akli oluşum dindir. Demek ki Kapitalizm, Sosyalizm, Faşizm, Liberalizm, Kemalizm ve benzeri izimler birer dindir ve bu dinlere mensup olan kişilerin aynı zamanda biz Allah’ın dini olan İslam’a da mensubuz demeleri cehaletlerinin neticesidir.

 

Hem Allah’ın dinine mensup olunacak hem de Allah’ın hükümlerini kabul etmeyen akli sistemleri de bu benim dünya görüşümdür diyecek. İşte bu İslam’da şirk olarak belirlenen bir davranıştır.

 

Kişi hem Müslüman olacak hem faşist,

 

Kişi hem Müslüman olacak hem Sosyalist,

 

Kişi hem Müslüman olacak hem Kapitalist,

 

Kişi hem Müslüman olacak hem Kemalist,

 

Nerede bu yoğurdun bolluğu...

 

Bu şekilde bir anlayışa sahip olan bir insanın İslam’ı anlamadığı kesindir. Çünkü Allah; “Yerde de gökte de hüküm benimdir” buyuruyor.

 

Allah, insanlara dünya hayatında kanunu koyma yetkisi vermemiştir. Bununla ilgili olarak Kuranda birçok ayet vardır.

 

Allah, insanların sevk ve idare edilmesi için Peygamberleri vasıtası ile bir sistem göndermiştir. Ve bu sistemde kanunlar insanlar tarafından değil vahyi ile Allah tarafından gönderilir.

 

Günümüzde birçok ideoloji sahibi kimseler siyaset arenasında “Din kimsenin tekilinde değildir. Bizde Müslüman’ız ve kimse bizim Müslümanlığımızı sorgulayamaz” gibi beylik laflar etmeleri sadece İslam’ı ana kaynağı Kurandan tahsil etmeyip Hz. Peygamberi hiç anlamadıkları anlaşılmaktadır.

 

Allah’ın Peygamberleri ile gönderdiği sistemin siyaseti yine Allah’ın belirlemiş olduğu helal temeller üzerine bina edilir. Allah, İslam'da birçok haramları da beyan buyurmuş ve Müslümanları bu haramlardan uzak durmaya davet etmiştir.

 

İnsanın bulduğu akli sistemlerde ise İslam’da haram olarak belirlenen ne varsa onların sistemleri o haramlar üzerine bina edilir.

 

İslam’da insanın kanun koyma isteği, içki, faiz, kumar, zina, karaborsacılık gibi büyük haramlar insani sistemde temel sektördür ve bundan büyük sermayeler elde edildiği gibi en büyük vergi kaynaklarıda bu haramlardan elde ederler.

 

Şimdi biz de Müslüman’ız diyen ideoloji sahipleri bu gerçekler karşısında Müslümanlıklarını sorgulayabilecekler mi acaba?

 

Kıyamete kadar hükümleri Allah tarafından Müslümanlara geçerli kılınan Kurana dönülmedikçe ve iman etmenin temeli olan La İlahe İllaAllah Muhammedun Resulullah gerçek manası ile anlaşılmadığı müddetçe iddia edilen Müslümanlık sadece havaidir.

 

O halde Kurana dönülmedikçe ve ümmet şuuru ile İslam Birliğinin oluşumu Kurana göre düzenlenmedikçe Müslümanlık iddiası sadece bir slogan olarak dillerde kalır. Ve coğrafyamızda bulunan petrol ve su kaynaklarımız her zaman batı emperyalizmi tarafından talan edilir.

 

Sloganik Müslümanlık yerine Muttakilerin İslam’ının kabul edip yaşamak bizi felaha götürür.

 

Siyaseti akıl kaynaklı olarak değil vahiy kaynaklı olandan almak esas siyasettir.

 

Selam ve dua Allah yolunun yolcularına…