Özlü Söz: Gerçek siyasetçi geçen olayların hıncını ve intikamını alan adam değil, geçmişte meydana gelen olumsuz hadiselerin bir daha tekrarına engel olan kişidir. BISMARK
PKK uzun yıllardır Türkiye Cumhuriyeti ile çatışmakta. Bunun sebebi de Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu ile başlayan Kürt halkının haklarını korumak ve verilmeyen haklarını geri almaktır.
1980 askeri darbesinden sonra sol hareketlerin bittiği zannedilirken PKK Marksist-Leninist bir hareket olarak ortaya çıktı ve Kürt halkının haklarını silahlı mücadele ile alınacağına karar vererek eylemsel faaliyetlere başladı.
O döneme kadar Kürt sol hareketi içinde örgütlenen DDKD, DHKD, RIZGARİ, ALA RIZGARİ, KUK ve benzerleri Kenan Evrenin başını çektiği askeri darbe ile bir daha ortalıkta görünmediler. Ancak PKK bu askeri darbeden sonra inandığı Kürt halkının davasını üstlendi ve silahlı mücadeleye başladı.
Tabi PKK’nın geçmişi üzerinde durmak niyetinde değilim ancak yapının son dönemlerde başlatmış olduğu ve adı Hendek Savaşı olarak bilinen noktaya nasıl gelindiğini ve neden siyasal adımlar atılırken birden çatışmalara gelindiğini açmak istiyorum.
Abdullah Öcalan’ın yakalanması ile birlikte başlayan olayların ardından meselelerin diyalog ile çözülmesi konusunda ortak akıl ile yürütülmesi neticesinde İmralı’da Kürt siyasetçilerin Abdullah Öcalan ile görüşmelerine geçildi. Bu diyalog ve barış çabaları gittikçe gönüllere su serpti. Dolmabahçe toplantılarına gelindi.
2013 Nevrozunda Abdullah Öcalan’ın PKK’nın silah bırakma ve siyasete ağırlık verilmesi mesajı okundu. Daha sonra yine Abdullah Öcalan’ın önerisi ile “Demokratik İslam Kongresi” kuruldu ve ilk toplantısını Diyarbakır’da gerçekleştirdi. Bunlar olumlu ve barışa giden adımlardı. Ama her ne olduysa birden görüşmeler kesildi ve restleşmeler başladı. Bunu kim yaptı ve nasıl becerildi kafalarda bir soru işareti olarak halada cevabını bulamadı.
Son belediye seçimlerinde HDP’nin büyük bir çıkışı ve yükselişi bir heyecan oluştururken beraberinde bazı olumsuzlukları da getirdi. Özellikle doğu illerinde esnaftan haraç istenmesi, bazı kişilerin dağlarda kurulan çadırlara götürülüp mahkeme edilip cezaların kesilmesi, büyük şirket ve sermaye sahiplerinden yüksek paraların istenmesi sermayenin bu yerlerden batıya kaymasına yol açarken halkın bir anda tedirgin olup devleti yanında görmemesi bir boşluğu oluşturmuştu.
Bu olayları meydana gelmesinde devletin kolluk güçleri ve istihbaratı ortada yoktu. Bu acayip bir durumdu. Çünkü bu konuda belli bir güce sahip devlet neden ortada yoktu.
Bu belirsizlik 2015 seçimlerine kadar devam etti. Adeta devlet doğuda yoktu ve bu yok oluşla seçimlere gidilecekti.
O zamana kadar seçim barajının düşürülmesini olmazsa olmazlardan kabul eden HDP bir anda seçime barajın %10 olmasına rağmen parti olarak gireceklerini ilan etti. Bu seçmene bir heyecan ve gayret getirdi. Belediye seçimlerinde kazanılan başkanlıkların ardından baraja rağmen seçimlere girme büyük bir şaşkınlık ve aynı zamanda gayreti de beraberinde getirmişti.
Türkiyelileşme sloganı ile yola çıkan HDP Türk solunun yıllarca bir varlık gösterememesi bilinmez bir noktadan desteği sağlanmış ve Kürt sol hareketine destek verme hususunda ikna edilmişlerdi. Detaylarını çok iyi bilmemekle birlikte netice buydu…
Seçimler çok ciddi hazırlanıldı ve yapılan konuşmalar bütün ülke sathında hüsnü kabul görmüştü. Selahattin Demirtaş’ın heyecan ve umut dolu siyasi konuşmaları silahların susacağı izlenimini vermişti. Seçime girildi ve %13 gibi umulmadık bir oranla 80 milletvekili çıkarılmıştı. Seçimin sonucu koalisyona doğru gitti.
AKP ve özellikle CB Erdoğan bu sonuçtan memnun değillerdi. Daha o dönemde seçimin tekrarlanacağı kanaatimi yazılarımda belirtmiştim. Çünkü oluşan denklem ve partilerin yan yana gelememe olayı bunu zaten gösteriyordu. Ve nihayet neticede öyle oldu 1 Kasım’da seçimler tekrarlandı.
İşte iki seçim arasındaki sürede ne olduysa oldu. Siyaseti niyetlerden ve davranışlardan iyi okuyamayan siyasiler bugün yaşadığımız tablonun oluşuna zemin hazırladılar. Hem birileri bilerek hem de birileri bilmeden…
Bu olayların miladı 20 Temmuz 2015 tarihindeki Suruç katliamıydı…
F.Gülen olayı ile ABD araları limoni olan CB Erdoğan ve AKP iktidarı o zamana kadar IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyona girmek istemiyordu. Sosyalist gençlerin Kobani’ye yardım etmek amacı ile bir hafta öncesinde kendi sitelerinde Suruç’ta toplanacaklarını duyurması güç odaklarına bir yol gösterme oldu. IŞİD terör örgütünü kurarak İslam topraklarına girmek için bahanesi olan ABD bunu bir organize olarak kullanmayı iyi ayarladı.
Bir IŞİD militanının bombayı patlatması ile birlikte 34 can katledildi. ABD bu bomba ile AKP iktidarını koalisyona dolaylı olarak girmeyi kabul ettirdi. AKP iktidarı da uzun süreden bu yana beklediği fırsatı bu olayla elde etti. Uzun bir süre devlet ağırlığı ile ortalıkta görünmemesi alanı boş bırakmasının bir sebebi vardı ve bunu kolluyordu.
PKK Kobani için yardıma gelen sosyalist gençlerin intikamını almak için bir anda eylemlere başladı. Daha önce silah ve mühimmatın depolandığı bilgisi her ne kadar iktidar yetkililerince bilmiyorduk edebiyatı ile dillendirilirken bu bütün birimlerce bilinen ve istihbaratı yetkililere bildirilen bir olaydı. Sebebi de PKK’nın uzun bir süreden beri bir halk ayaklanmasına hazırlık yapmasıydı. Ortada gözükmemesi ve olayları bu haliyle görmezden gelmesinin sebebi PKK’yı siyasi bir oyuna düşürmek ve halkın desteğinden mahrum bırakmaktı. İşte Suruç katliamı ile bu fırsat eline geçti.
PKK eylemlerin dozunu kaçırıp yollarda araba yakmaları, polisleri yataklarında öldürmeleri ve halkın çok büyük miktarda tepkisini çeken eylemlere girişmesi sistemin oynadığı oyundu ve bunu becerdiler.
İşte siyaset sahnesinde bunları önceden okuyamayan HDP’li siyasetçiler PKK’nın dağ kadrosu ve mücadelesini verdiği halkın arasında sıkışınca dağ kadrosundan yana tavır alması ile bu olayları iyi okuyamaması bugün önümüze bu tabloyu çıkardı.
Bu olayların başlaması ile 1 Kasım seçimlerine girdiklerinde yenilgi ile çıktı HDP…
AKP bu seçimlerde elde etmiş olduğu bu başarısını PKK’nın yapmış olduğu eylemler ve HDP’li siyasetçilerin meseleyi iyi okuyamamanın neticesiyle elde etti.
Türkiye Cumhuriyeti ilk kuruluşu ile inkar ettiği Kürt halkına karşı başlattığı soykırım, katliam, sürgün, hak mahrumiyeti ve benzeri uygulamaların acı faturalarını o dönemde yaşatırken bu defa da Kürt siyasetçilerinin tecrübesizliği ile bir acı fatura daha ödetiyordu.
PKK yönetim kadrosunun yetkililerinden Murat Karayılan örgüte yakın ANF’ye yaptığı açıklamada; “Şehirlere girmek hataydı. Şehirlerde bu düzeyde bir savaş yaşanmasına gerek yoktu” açıklaması bu kadar Kürt gencin öldürülmesine sebebiyet vermesi siyasetin iyi okunamamasının neticesiydi. Eğer siyasi sahada atılan adımların devamı sağlansaydı bu kadar genç öldürülmeyecekti. Barışın korunması ve devamının sağlanması asla silahların gölgesinde olmamalı. PKK dağ kadrolarını şehirlere ve ilçelere gönderirken bunun hesabın mutlaka siyasilerle masaya yatırmalıydı. Ama bunu yapmadıkları gibi bir devlete karşı hem de silah üstünlüğünü bilerek bu savaşı kaybetmeleri için uzman olmayı da gerektirmiyor.
Analar ağlamasın diye siyasi söylemleri dillerinden düşürmeyenler bilerek anaları bacıları eşleri ve çocukları yine ağlattılar. Öldürülen asker ve polis yakınları tv ekranlarından feryatları yükselirken hiçbir Kürt çocuğunun anasının feryadını kimse duymadı. Bu mu adalet…
HDP eş genel başkanı Selahattin Demirtaş bu olaylarda yapması gereken tehlikeyi önceden görüp PKK yönetim kadrosunu ikna edip bu kadar canın telef olmasını önlemesiydi. Ama hala bu konuda gerekli adımı atmıyor. Sadece illere gidip sorumlu olmadıklarını söylüyor. Tanınan fırsatı kendi ellerinizle kaçırdınız. Batı emperyalizmi sorunları çözmüyor tam aksine daha da çözümsüz hale getiriyor.
Birçok kimse soruyor bu işin sonu nereye gidecek… Cevabı çok basit öldürmekle bir millet yok edilemez. Çare Allah’ın davetine icabet etmekte. Çünkü kurtuluş ve ahiret yolculuğunun tek hakimi Allah'tır.
Gerçeğin anlaşılıp Allahın ipine sımsıkı sarılmanın vaktidir.
Selam ve dua Allah yolunda ceht edenlere…