Mirliva Cevat Paşa; Çanakkale müstahkem mevki kumandanı Mirliva Cevat Paşa, Boğaz’a çöreklenen düşman donanmalarının bombardımanları karşısında melûl ve mahzun bir hâlde iken aşırı yorgunluktan dolayı hafif bir uykuya dalmıştı. Rüyasında hafiften bir ses işitti:
“–Ey Cevat! Sizler Allah Teâlâ’nın yüce kelâmına hürmet ve tazim edersiniz. Bunun için sizi Cenâb-ı Hakk’ın yardımı ile müjdeliyorum! Şu denizin üzerine bir bakıver!”
Cevat Paşa, denizin üzerine baktığında, bir nur cümbüşü arasında «kef» ve «vav» harflerini gördü. Ardından uyandı.
Ertesi gün Cevat Paşa, bir mezarın başında Fâtiha okurken rüyâsındaki sesi bir daha işitti:
“–Ey Cevat! Depolardaki 26 mayını denize döşe!”
Heyecana kapıldı. Mânevî bir muammâ ile karşı karşıya idi. Bunu nasıl çözeceğini düşünürken az ileride kendisini süzen nur yüzlü bir zâta rastladı. O zat, Paşa’ya yaklaştı ve bir derdi olup olmadığını sordu. Paşa da, olup bitenleri anlattı. O Allah dostu, Paşa’nın anlattığı muammâyı deruni bir vukûfiyetle açıkladı:
“–Evlâdım! Deniz üzerinde gördüğün nur, zaferimize alâmettir. Kâfirlerin bu topraklara sahip olamayacağını gösterir. «Kef» ve «vav» harfleri ise, “ebced” hesabına göre 26 eder. O hâlde deponuzdaki 26 mayını döşemeniz, zaferin en büyük hamlelerinden biri olacaktır.”
Bu sözlerinin ardından o nur yüzlü zat, gözden kaybolup gitti.
Artık meseleyi iyice idrak etmiş bulunan Cevat Paşa, vakit geçirmeden mezkûr mayınların döşenmesi için derhâl emir verdi. Nusret Mayın Gemisi ile döşenen mayınlar, Yüzbaşı Hakkı Bey’in kumandasında vazifesini mükemmel bir şekilde yerine getirdi. Gece yarısı denize salınan mayınların her biri tekbir ile suya yerleştirilmişti. O sabah Yüzbaşı Hakkı Bey, vazifesini tamamladıktan sonra geçirdiği bir kalp krizi ile şehit oldu.
Ertesi gün, düşman zırhlıları Boğaz’a girdiğinde, gece döşenmiş olan mayınlar, vazifelerini ifa etmeye başladı. Neticede düşman donanmasının bir kısım mühim zırhlıları bu mayınlarla Boğaz’ın sularına gömüldü. Böylece düşmanın hücumu akamete uğradı.
Koca Seyid; Rumeli Mecidiye Tabyası, korkunç bir düşman saldırısı neticesinde neredeyse tamamen imha edilmişti. Cephaneliğin büyük kısmı havaya uçmuş, on altı topçumuz şehit olmuştu. Koca tabyadan ayakta kalabilen bir yüzbaşı, iki nefer, bir de vinci kırılmış, ağzına mermi alamayan tek bir top idi.
Yüzbaşı, etraftaki birliklere durumu haber vermek için uzaklaşmıştı ki, erlerden Koca Seyyid, denizin üzerinde ateş ve ölüm püskürerek ilerleyen düşman gemilerine bakarak derin derin içini çekti. Gözleri doldu. Acziyet içinde çırpınan yüreğinin mahzûniyetiyle ellerini yüce Mevlâ’ya kaldırdı ve:
“Ya Rab! Ey kudret sahibi Allah’ım! Bana şu an öyle bir kuvvet ver ki, hiçbir kulun benden daha güçlü olmasın!” diyerek Rabbine sığındı, O’ndan yardım istedi.
Koca Seyyid, dünya âleminden sıyrılmıştı ve sadece Rabbinin huzurunda idi. Gözlerinden akan yaşlar yanaklarından aşağı süzülüyordu. Virt hâlinde bir müddet:
«لَاحَوْلَ وَلَاقُوَّةَ اِلَّا بِاللهِّٰ» dedi.
Sonra birden «Ya Allah!» diye haykırdı ve arkadaşının hayret ve şaşkınlık dolu nazarları arasında 215 okkalık (yaklaşık 276 kiloluk) mermiyi kavrayıp kaldırdı. Demir basamakları üç kez inip çıktı. Göğüs ve omuz kemiklerinin çatırtıları duyuluyordu. Sel gibi ter döküyordu. Koca Seyyid, çatlamış dudaklarıyla:
“Allah’ım! Benden kuvvetini esirgeme!” duasına devam ediyordu.
Nihayet topun ağzına sürdüğü meşhur üçüncü mermiyle savaşın kaderi değişti. İngilizlerin “Oşin” isimli zırhlı gemisi vurulmuş ve denizin üzeri cehennemî bir aleve bürünmüştü.
Hâdiseyi öğrenip Cenâb-ı Hakk’a şükreden Cevat Paşa, Koca Seyyid’i tebrik ederken ondan aynı ağırlıkta bir başka mermiyi tekrar kaldırmasını istediğinde Koca Seyyid, şu cevabı verdi:
“–Paşam! Ben bu mermiyi kaldırırken gönlüm Allah’ın feyziyle dopdolu ve te’yîd-i ilâhîye mazhar idi. Kendimde bir başkalık hissetmekteydim. Bu ağırlığı kaldıracak bir makama ulaşmışsam, Cenâb-ı Hakk’a yaptığım duaların mukabilinde O’nun Nusret ve inayetinin tecellisi idi ki bu, o âna mahsustur. Şimdi kaldıramam kumandanım; mazur görün!..”
Seyyid’in bu sözleri üzerine Cevat Paşa:
“–Evlâdım! Büyük bir iş başardın. Bir mükafat iste benden?” dedi.
“–Kumandanım! Hiçbir talebim yoktur; lâkin ben pehlivan yapılı olduğumdan dolayı günde bir somun yetmiyor. Düşman karşısında daha güçlü olmam için emretseniz de bana iki somun verseler!..”
Bu isteğe tebessüm eden Cevat Paşa, onu onbaşılıkla mükâfatlandırdı.
Koca Seyyid’in bu hâli, kalbinin samimiyet ve saflığını ne güzel ifade etmektedir.
Sayfalar dolu yazılar mı yazayım? Yoksa inceden inceye tarihin rakamlarını mı ezberleteyim? Hayır, bunlar benim işim değildir. Kim olduğumu biliyorum, haddimin farkındayım. Hangi yazılar etkili olabilir ki bu ilahi hikayelerin yanında? Hangi sözler etkili olabilir ki bu sözlerin yanında? Çok dallanıp budaklandırmadan kurtuluş mücadelesi verdiğimiz Çanakkale Cephesinden sizlere bu iki ilahi olayı yazmak benim için yeterli olmuştur.
ERCÜMENT ZÜNGÜR