Yaşam, bize verilmiş bir lütuftur. Onu nasıl kullanacağımız bize bırakılmış, bize bırakılırken de akıl verilmiştir. Kur’an’ı Kerim’de onlarca ayette yüce Allah “Akletmez misiniz?” yani “Aklınızı kullanmaz mısınız?” diye uyarıyor. Dolayısıyla yüce Allah, iyi bir yaşam için aklımızı kullanmamızı tavsiye ediyor. Geçen zaman bir daha geri gelmiyor. Bu zamanı yıl, ay, gün gibi uzunca zaman dilimleri olarak değil de “ân” olarak düşünelim. Geçip giden bir ânı bir daha yaşamamız mümkün mü?

"Hayat ne gideni geri getirir, ne de kaybettiğin zamanı geri çevirir. Ya yaşaman gerekenleri zamanında yaşayacaksın, ya da yaşamadım diye ağlamayacaksın,” diyor; Tolstoy.

Ve Borges, yaşadığımız ânın önemini güzel dizeleriyle şöyle anlatıyor:

Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,

İkincisinde, daha çok hata yapardım. 

Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.

Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,

Çok az şeyi ciddiyetle yapardım.

Temizlik sorun bile olmazdı asla.

Daha çok riske girerdim.

Seyahat ederdim daha fazla.

Daha çok güneş doğuşu izler,

Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.

Görmediğim bir çok yere giderdim.

Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.

Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.

Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.

Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.

Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten. Anlar, sadece anlar.

Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve

Paraşüt almadan, gitmeyen insanlardandım ben.

Eğer yeniden başlayabilseydim hayata,

İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.

Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla. 

Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,

Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.

Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...

ÖLÜYORUM…”          

                   

...

Böyle söylüyor Borges. Şiirin tamamına katılmayabiliriz. Ancak genel olarak bu şiirden hepimizin alacağı dersler var.

“Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben. Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.”

İfadesini kendime göre şöyle uygulamaya çalışıyorum. “Yaşamın her anını gerçek, verimli ve mutlu kılmaya gayret edenlerdendim” Çünkü gayret edersek verim ile mutluluğu bir araya sığdırabiliriz. 

Çocukluk ve gençliğimde yaşlıların çoğunlukla çok da mutlu olmadıklarını görüyordum. Bunların çokluğu beni şaşırtmıştı. Bundan etkilenmiş olacağım ki daha çocuk denecek yaşta iken ileride “mutsuz yaşlılar gibi olmamaya” karar verdim. Bunu da gerçekleştirebilmek için pişmanlıklarını dile getiren kişilerin yaşamlarını araştırıp, varsa hayata dair tavsiyelerini içeren kitaplarını okuyarak kendime dersler çıkardım.

Bu uzun soluklu okuma ve araştırmalar sonucunda, mutlu ve huzurlu bir yaşam için “An’ların” gerçek anlamda yaşanması gerektiğini gördüm. İncitmeden ve incinmeden…

Bazen özel hayatımda içimden geldiği gibi davrandığımda, bunu tuhaf gören aile bireylerine “Özel hayatta defterdar değil; babayım, dedeyim, eşim... Onun için özel yaşamımda Murtaza gibi yaşamak istiyorum” derim.  Hatta iş yaşamımda da...

Gelin bu günden sonra yaşamımızı değerli kılalım. Gerektiği zaman görev yerinde (iş yerinde) resmi tavrı bırakıp özel yaşamımızdaki sıcaklığı iş yaşamına yansıtmaya çalışalım ki rol yapmak zorunda kalmayalım.